"Şirk öyle bir cürümdür ki, her bir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bütün kâinat ve içindeki her şey insana hizmet ediyor. Güneş, insan için doğuyor, insan için batar. Bulutlar, insan için toplanıyor, muhtaç olan beldelere yağmur götürüyor. Hazineli kazıklar olan dağlar, insan için yerinde sebatla oturuyor.
Hâsılı bütün mevcudat ve varlık âlemi insana hizmet ediyor, onun için perverde ediyor. Onların insanlardan hal dili ile talep ettiği tek ücret ise, Allah’a iman ve ibadetleridir. Şayet insan şirk ve gaflet ile iman ve ibadeti terk ederse, bütün kâinatın maksadını inkâr ve hizmetini hafife almış oluyor. Böyle bir çirkinliğe karşı kâinat kızıyor. Elbette her şeyi insanın hizmetine veren, harika nimetleri ile onu perverde eden bütün kâinatın yaratıcısı ve müdebbiri olan Allah insandan dehşetli bir hesap soracaktır. Güneş Allah’ın varlığına ve birliğine kuvvetli bir ayet iken, ona tapınmak ona bir hakaret ve tecavüz değil de nedir acaba?
İşte şirkin böyle azim bir zulüm ve çirkinliği bulunuyor...
Yirmi Üçüncü Söz’de küfrün büyük bir seyyie ve azim bir tahrip olduğu üç ayrı yönüyle nazara veriliyor:
“Küfür bir fenalıktır, bir tahriptir, bir adem-i tasdiktir. Fakat o tek seyyie, bütün kâinatın tahkirini ve bütün esmâ-i İlâhiyenin tezyifini, bütün insaniyetin terzilini tazammun eder.” (Sözler)
Küfrün kâinatı tahkir olduğu bu derste şöyle ifade ediliyor:
“ Şu mektubât-ı Samedâniye derecesinde ve kıymetinde olan kâinatı mânâsız, gayesiz bir derekeye düşürdüğü için, bütün kâinata karşı bir tahkir olduğu gibi,…”
Üstadımız “İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi,…” buyuruyor. Buna göre bir insan herhangi bir günah veya isyana girdiğinde bu menfi hareketini bütün bir kâinatın yardımıyla yapıyor. Meselâ kumar oynuyorsa bedenindeki bütün âzalardan yer küresine, havaya, güneşe kadar her şey onun bu işine yardımcı olmuş oluyor. Bu ise kâinata büyük bir hakarettir.
Bütün varlık âlemi esmâ-i İlahiyenin tecellileri olduğundan kâinatın tahkiri, bütün esmâ-i İlâhiyenin tezyifini netice verir. İnsan bütün esmâya mazhar olduğundan böyle şerefli bir mahlûku küfür bataklığına düşürmek büyük bir cinayettir.
Şirkin ve küfrün, mahlûkatın hukukuna bir tecavüz olduğu konusunda şu maddeleri arz etmekte fayda görüyoruz:
a. Bazen büyük bir devletin küçük bir elçisini hiçe saymak, gönderdiği mektubu yırtmak savaş sebebi olabilir. Bu noktada elçinin ve mektubun küçüklüğüne değil, yapılan hareketin büyüklüğüne bakılır. İnkârcılığı meslek edinen kâfir de, Allah’ın elçisi olan Hz. Muhammed’i (sav.) ve Allah’ın fermanı olan Kur’an’ı hiçe saydığı için büyük bir cinayet işlemiştir. Bunun da cezası ebedî cehennemdir.
b. Her şey kendine mahsus bir lisanla: “Allah vardır, birdir, her şeyin sahibidir, bizler de Onun mahlukları, Onun mektuplarıyız.” derken, kâfir bu hakikati inkâr etmekle bütün varlık alemini yalancılıkla itham etmektedir.
c. Ağzından çıkan bir kelimeye bile mânâsız denilmesine kızan insan, bütün kâinata “mânâsız” demekle, san’atkârının hukukuna büyük bir tecavüz etmiş olmaz mı?
d. Bütün mahlûkat Allah’ın birer memurudurlar. Kâfir ise onları memuriyet makamından indirip, vazifesizlikle ve gayesizlikle itham eder.
İşte Cenâb-ı Hak, mahlûkatının hukukuna yapılan bu tecavüzlere karşı kâfiri ebedî cehennem hapsine mahkûm edecektir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü