"Sözler senin vicdanınla konuşabilirler." Cümlesinde neden akıl, ruh vs. değil de vicdan kullanılmış olabilir?
Değerli Kardeşimiz;
Risale-i Nur akla, vicdana ve bütün latife ve duygulara hitap eder ve izn-i İlâhî ile tesirini icra eder; şu veya bu bahis sadece vicdana münhasırdır, denilmez. Lâkin Hz. Üstad burada
“Her bir Sözü, şahsımdan değil, belki Kur'ân'ın dellâlından sana bir mektuptur ve eczahane-i kudsiye-i Kur'âniye'den birer reçetedir farz et.”(1)
İfadesiyle, mühim bir hakikatin altını çiziyor.
Vicdanın vasıf ve hususiyeti, âdeta turnusol kâğıdı gibi hakikati bütün çıplaklığıyla göstermesidir.
Vicdan, insanın kendi fiil ve hareketlerini tetkik ve muhakeme ederek, lehinde veya aleyhinde hüküm veren sadık bir hâkim ve gizli bir histir.
“Vicdan, fıtrat-ı zîşuurdur.” (Mesnevi-i Nuriye)
Cenab-ı Hakk’ın insanların kalbine ihsan ettiği bir marifet nuru olan vicdan, hayrı kabul ve şerri reddeden, haksızlığı kabul etmeyen emin bir mürşiddir.
“Evet, fıtrat ve vicdan akla bir penceredir. Tevhidin şuaını neşrederler.” (Mesnevi-i Nuriye)
İnsan, bütün düşmanlarına karşı onu koruyacak bir Kadir-i Mutlaka dayanır ve O’ndan medet ister. Bütün ihtiyaçlarını yerine getirecek bir Gani-yi Rahim’in dergâhına iltica eder. Her vicdan sahibi bütün bu kâinatı ve içindeki eşyayı ona hizmet ettiren bir zatın varlığını kabul eder.
Dolayısıyla vicdanı bu hususta mutmain olan bir Nur talebesi, kimsenin hatırı için değil, baştan sona hakikatin ta kendisi olan Sözler’e yani Nur Risalelerine muhatap olmaya çalışır.
(1) bk. Barla Lahikası, (68. Mektup).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Dördüncü Bürhan: Âlem-i gayb ve şehadetin nokta-i iltisakı ve berzahı ve iki âlemden birbirine gelen seyyaratın mültekası vicdan denilen fıtrat-ı zîşuurdur. Evet fıtrat ve vicdan akla bir penceredir. Tevhidin şuaını neşrederler." Mesnevi-i Nuriye ( 246 )
Bu ifadeden anladığımız gibi vicdan: zişuur fıtratımızdır. Yani Cenabı Hak bizi insan olarak yaratmıştır. Lakin asrın gafletli, dalaletli havası içinde kendi yaratılışımızın ne olduğunu unutabiliriz veya “insan olmak ne demektir” idrak edememiş olabiliriz, kendimizi sadece bu alemde yaşamak için yaratılmış, yiyen içen maddi eyler öğrenip işleyen bir mahluk zannedebiliriz. Ancak elhamdülillah ki vicdanımız şuurlu fıtratımız olduğu için bize sürekli, "Sen insansın; sen bu dünyada eğitimdesin, aslında ebed için yaratıldın; senin hakiki ihtiyaçların imandır, tevhiddir, ibadettir; senin yapın doğruluğa, samimiyete, yardımseverliğe.. vb. uygundur" gibi seslerle bize aslen yaratılmış olduğumuz ahsen-i takvim mahiyetini hatırlatır. Bizi hakiki yaratılışımıza çekmeye çalışır. Vicdan böyle ihtar ede dursun bir de nefis ve şeytandan gelen sesler vardır iç alemimizde; bunların baskın olması nisbetinde vicdanımızın sesini az duyarız. Yani vicdanımız bize kendi hakikatimizi hatırlatır ve bu hakikate uygun olan şeyleri onaylar, tasdik eder. İşte Sözlere vicdanıyla muhatab olan bir insan, Sözlerde anlatılan tevhidi, kendisinin Allah'ı tevhid etmek için yaratılmış bir insan olduğunu, rehberinin Hz. Muhammed(ASM), gideceği ebedi hanesinin beka alemi olduğunu vicdanıyla tasdik eder; yani vicdanın sesi ile Sözlerin sesi aynı manaları insana söylediği için, vicdanı Sözleri tasdik eder; Sözlerden vicdana bir akış, karşılıklı bir akis olur. Bu da nur talebeliği yoludur. Cenabı Hak bizim vicdanımıza da bu manada bir muhataplık nasip etsin lutfuyla...
Allahu Ekber ne muazzam bir tefsir ve izah Allah razı olsun