"Sukuttan sonra tabiat tövbe etti. Hakiki vazifesi tesir ve fiil olmadığını, belki kabul ve infial olduğunu anladı." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Fakat sukuttan sonra tabiat tövbe etti. Hakiki vazifesi tesir ve fiil olmadığını, belki kabul ve infial olduğunu anladı. Ve kendisi kader-i ilahinin bir nevi defteri -fakat tebeddül ve tagayyüre kabil bir defteri- ve kudret-i Rabbâniyenin bir nevi programı ve Kadîr-i Zülcelâlin bir nevi fıtri şeriati ve bir nevi mecmua-i kavânini olduğunu bildi. Kemal-i acz ve inkıyadla vazife-i ubudiyetini takındı ve 'fıtrat-ı İlahiye' ve 'san'at-ı Rabbâniye' ismini aldı." (Sözler, Otuz İkinci Söz, Birinci Mevkıf, Haşiye.)
Bu temsili bir ifadedir. Tabiatın tövbe etmesi, tabiatcının yanlışından dönmesi manasınadır. Tabiat kendisinde vuku bulan olaylarda ve yaratılan mahluklarda bir tesir gücüne sahip olma davasından tövbe etti.
İşlediği günahtan tövbe ederek ibadet ve itaat yoluna giren bir kimse gibi, o da bu yanlışından yüz çevirerek hakiki vazifesinin “kabul ve infial” olduğunu anladı.
Kabul ve infial kelimeleri üzerinde biraz duralım:
Üstadımızın çok hakikatleri aydınlatan Güneş misalini hatırlayalım. Güneş yeryüzünü ışığıyla kapladığında aynalar Güneş'in ışık verme fiilini kabul ederler. Işık verme fiiliyle taşlar da aydınlanırlar, ama kendileri ışık sahibi olmazlar, yani o fiili kabul etme kabiliyetleri yoktur. Bir ayna ise hem o ışığı kabul eder, onunla aydınlanır, hem de kendisi o ışığın tecellisiyle ışık sahibi olur, başkalarına da o ışığı aksettirebilir. Şu var ki, o ayna kendisinden çıkan ışığın hakiki sahibi olmadığını bilmeli ve onunla övünmek yerine Güneşe minnettar olmalıdır.
İlahi isimlerden, mesela, Rezzâk ismini düşünelim. Allah’ın rızık verme fiilini taşlar kabul edemezler, zira onlar açlık ve susuzluk çekmezler. Ama bu isim bir ağaçta tecelli eder, zira ağaç rızka muhtaçtır. Aynanın ışığı kabul etmesi gibi, o ağaç da rızık verme fiilini kabul eder. Daha sonra kendisinden de başkalarına rızık olacak meyveler çıkar. Bu ağaç şuurlu olsa, meyvelerindeki rızkı kendisinin vermediğini, ancak Rezzâk ismine ayna olduğunu bilecek, meyveleriyle övünmeyecek, enaniyete kapılmayacaktır.
İşte tabiatın tümü de o ağaç gibidir. İlahi fiillere ayna olmakta, onları kabul etmektedir, yani o fiiller onda icra edilmektedir. Ancak kendisi o fiillerin faili değildir, vazifesi yalnız kabul ve infialdir. Bundan gaflet ettiğinde yanlış yola sapmış olur.
Tabiat kelimesi bazen “kâinattaki maddî varlıkların tamamı” manasında, bazen de “fıtrat” manasında kullanılmaktadır. Gözün tabiatında görme, kulağınkinde işitme vardır. Bu manaya göre, varlıklarda iş gören bütün kanunlar, bir yönüyle, onlara ihsan edilen ‘fıtrat-ı İlâhiye'dir. Gözdeki kanunlar görmeyi netice verdiği gibi, mesela, bir ağaçtaki fıtri kanunlar da meyveyi netice vermektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü