"Teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nema bulamazdı." Cennette kalsaydık "kemalât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene" nasıl yok olurdu?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nema bulamazdı. Evet nev'-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun manen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkîh eden yani aşılayan, şeriatlardır; vücud veren, tekliftir; hayat veren, peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir. Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemalât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı."(1)

Tamamen yok olurdu denilmiyor, kuvveden fiile geçilemezdi deniliyor ki, bu da bir cihetle yok olma manasına geliyor. Yani insan çekirdek misali olan istidatlarını tekâmül ettiremezse hayvanlarla eşit bir seviyede kalırdı. Bu sebeple Allah insanı cennetten ihraç edip istidadını inkişaf ettirmek, geliştirip, meyveli mükemmel bir ağaç yapmak için dünyaya göndermiştir.

"Evet, insan bir çekirdeğe benzer. Nasıl ki o çekirdeğe kudretten mânevî ve ehemmiyetli cihazat ve kaderden ince ve kıymetli program verilmiş; tâ ki toprak altında çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine girip, Hâlıkından istidat lisanıyla bir ağaç olmasını isteyip, kendine lâyık bir kemal bulsun. Eğer o çekirdek, sû-i mizacından dolayı, ona verilen cihâzât-ı mâneviyeyi toprak altında bazı mevadd-ı muzırrayı celbine sarf etse, o dar yerde, kısa bir zamanda, faydasız tefessüh edip çürüyecektir.” (23. Söz)

İnsanın mâhiyetine konulan cihâzların hepsi birer kudret mu’cizesidir; hepsi hikmetlidir ve son derece ehemmiyetlidir. Cihâzât denilince aklımıza evvela göz, kulak, kalb, mide gibi ana organlar gelir. İnsan rûhunda doğru-yanlış, hayır-şer her işi yapabilme istidadı mevcuttur. Ancak, bunları yanlış yolda kullanan kişi, zamanla yaptığı yanlışa müptela olur. O yanlış, onda mizaç hâline gelir.

Burada dünya hayâtı toprak altına benzetilmiştir. Toprak âleminde istidadını yerinde kullanan çekirdekler, havâ âlemine ağaç olarak çıktıkları gibi, bu dünyâ hayâtında da kendisine ihsân edilen maddî ve manevî sermayelerini istikamet üzere kullananlar “cennete layık bir kıymet” almış olarak âhirete giderler. Aksine hareket edenler ise mizaçlarını bozarak “cehenneme ehil olacak bir vaziyete” girerler.

Dünya insan için çekirdeğin toprağa girmesi gibidir. Çekirdek nasıl toprağa girmeden ağaç olamaz ise, insan da dünyaya gelmeden, manen terakki etmeden insan-ı kâmil olamaz.

Mesela, bir kaysı çekirdeğini nazara alalım. Bu çekirdeğin içinde kaysı ağacının bütün hususiyetleri bir plan olarak mevcut. Ama bu çekirdek, toprak altına girip kimyevî bir muameleden geçmez, soğuğa, sıcağa, çürümeye maruz kalmaz ise, çatlayıp ağaç olamaz, çekirdek hâlinde heba olup gider.

İnsanın da bilkuvve olan kabiliyetlerini inkişaf ettirebilmesi, imtihana ve imtihan şartlarının olmasına bağlıdır. Bu şartlara maruz kalmadan insan-ı kâmil olamaz ve canlı bir hayvandan öteye geçemez.

İlahî şuunat, sıfat ve isimlerin en güzel ve en bariz bir şekilde tezahürü, bu dünya imtihanında olmaktadır.

Meselâ; cennette acı, sıkıntı, mücadele, zorluk, elim hâdiseler olmayacak. Dolayısı ile de buna bağlı isimlerin manası tam anlaşılmayacak. Kalp ve vicdanın feverana gelmesi ve şefkat patlaması yaşaması ancak bir yetimin gözyaşını ve çaresizliğini görmesi ile olabilir. Acıyı tatmadan mutluluğun kıymeti takdir edilemez, nikmeti görmeden nimet anlaşılamaz. Cennette bunların olması kabil olmadığı için, Allah insanı dünyaya ihraç etmiştir.

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi 26-27. Âyetlerin Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.848
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...