Üçüncü Mesele'de "Dalalet ve sefâhette imansız bir nazar var." İkinci Mesele'de ise, "Dalalet ve sefahette ahiret inancı var" deniyor. Nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"Ben o Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken, sefahet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:"
'Biz hayatın her bir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.'
"Ben de cevaben dedim: Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun. Kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır."(1)
Bu paragraftaki itiraz dinsizlik ve inkâr adına yapılıyor. Yani biz Allah’a ve ahirete iman etmediğimiz için, dünyanın her türlü sefahetini ve zevkini tatmaya hakkımız var, deniliyor. Ki bu yaklaşım felsefede "hedonizm" olarak adlandırılıyor.
İkinci Mesele'de Allah’a ve ahirete iman edip de bunun mucibince yaşamayan gafil ve günahkâr insanlar hedef alınıyor. Nitekim Müslüman olup da gaflet ve dalalette giden çok insanlar bulunuyor. Tabiî dalalet burada amelî mânadaki dalalet, küfür mânasında değil, yoldan ayrılma ve istikametten sapma manasında kullanılıyor. Adam “Müslümanım” diyor ama kumar, içki, sefahet ve benzeri günahları rahatlıkla işleyebiliyor. İşte dalalet bu mânası ile ele alınıyor.
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü