"Ve keza اَلْحَمْدُ ِللهِ’taki ل ihtisası ifade ettiğinden tevhide işarettir." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Ve keza اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ’taki ل ihtisası ifade ettiğinden tevhide işarettir."(1)
Üstadımız bu konuyu çok yerlerde izah etmektedir. Aşağıya aldığımız ifadeler, konuyu izah sadedinde güzel düşmektedir. Şöyle ki;
BEŞİNCİ NÜKTE
Meselâ, اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ bir cümle-i Kur’âniyedir. Bunun en kısa mânâsı, ilm-i nahiv ve beyan kaidelerinin iktiza ettiği şudur:
كُلُّ فَرْدٍ مِنْ اَفْرَادِ الْحَمْدِ مِنْ اَىِّ حَامِدٍ صَدَرَ وَعَلٰى اَىِّ مَحْمُودٍ وَقَعَ مِنَ اْلاَزَلِ اِلَى اْلاَبدِ خَاصٌّ وَمُسْتَحِقٌّ لِلذَّاتِ الْوَاجِبِ الْوُجُودِ الْمُسَمّٰى بِاللّٰهِ
Yani, “Ne kadar hamd ve medih varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa, ezelden ebede kadar hastır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda ki, Allah denilir.”
İşte, “Ne kadar hamd varsa” el-i istiğraktan çıkıyor.
“Her kimden gelse” kaydı ise, hamd masdar olup fâili terk edildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder.
Hem mef’ûlün terkinde, yine makam-ı hitâbîde külliyet ve umumiyeti ifade ettiği için, “her kime karşı olsa” kaydını ifade ediyor.
“Ezelden ebede kadar” kaydı ise, fiilî cümlesinden ismî cümlesine intikal kaidesi sebat ve devama delâlet ettiği için, o mânâyı ifade ediyor.
“Has ve müstehak” mânâsını, lillâh’taki lâm-ı cer ifade ediyor. Çünkü o lâm ihtisas ve istihkak içindir.(2)
Buradaki “lam” Lillah'taki “lam”dır. İbn Kesir, “Allah” kelimesinin kökeni konusunda tefsirinde (1/52-53) der ki: “Arap dilinde bu kelimenin türediği bir kök bilinmemektedir." Kurtubî bunu, aralarında Şafiî, el-Hattâbî, İmam el-Haremeyn, Gazâlî ve başkalarının da bulunduğu bir grup âlimden nakleder. El-Hattâbî der ki: “Yâ Allah” dediğini, “Ya er-Rahmân” demediğini fark edip, düşünmez misin? Eğer “Allah” lafzının başında bulunan “el” (Al…) belirlilik takısı kelimenin aslından olsaydı, başına ünlem bildiren “Yâ” sözcüğü gelmezdi. Tıpkı “Ya er-Rahmân” demeyip, “Yâ Rahmân” dediğimiz gibi.
Hazf, bir harfi düşürmek ve aradan çıkarmak anlamındadır. Burada dikkat edilirse harfin hazfından değil, onun mütealliki olan ihtisasın hazfından bahsediliyor. “Lam” hamdi Allah’a tahsis ettikten sonra, bu tahsis hazf olarak ihlas ve tevhide intikal ediyor. Zira ihlas ve tevhit hamdin ruhu ve cevheri gibidir. Bu ikisi olmadan hamd olmaz.
"Lam" harfi buradaki kelimeye, ona mahsus, ona özgü, sadece onadır, ondan başkasına değildir... gibi anlamları katıyor. Buna "lam-ı tahsis" deniliyor.
Kelimede "Hamd ve övgü sadece Allah’adır.", denilmesi, zaten tevhidin kendisidir. Yani Allah’tan başka övülecek ve hamd edilecek başka bir İlah yoktur, denilmek isteniyor. Zaten tevhitte de aynı mana hükmediyor. Sadece İlah Allah’tır demek ile, sadece övgü ve hamd Allah’adır demek arasındaki ortak nokta; sadecedeki inhisar ve tahsis etmek manasıdır ki; bu da tevhidin ta kendisidir.
"رَبِّ الْعَالَمِينَ adaletle nübüvvete remizdir. Çünkü terbiye resuller vasıtasıyla olur."
رَبِّ الْعَالَمِينَ “Âlemlerin Rabbi” manasındadır. Bu kelam hem adalete hem de nübüvvete remizdir. Şöyle ki:
Madem Allahu Teâlâ bütün âlemlerin Rabbidir o hâlde elbette mahlukatını Rab isminin tecellisiyle terbiye edecektir ve etmiştir. Kuşa uçmayı, balığa yüzmeği, arıya bal yapmasını vs. öğretmek hep Rab isminin bir tecellisidir.
Madem Allahu Teâlâ Rab ism-i şerifinin tecellisiyle bütün âlemleri terbiye etmiştir, elbette bu âlemin en kıymetli misafirleri olan insanları da terbiye edecektir. Terbiye ise resuller vasıtasıyla olur. Resul olmazsa terbiye de olmaz. Kendilerine resul gönderilmeyen kavimlerin hâli işte ortada... Neredeyse hayvandan dahi aşağıya düşmüşler.
İnsanı hakiki insan yapan ve insaniyetin zirvesine ulaştıran şey İlahî terbiyedir ki bu da resuller vasıtasıyla olur. Bu da nübüvvete remizdir.
Hem madem resuller vasıtasıyla bir terbiye olacak elbette bu terbiye adalet üzere olacak. Zaten terbiyenin maksadı da kişiyi bu adalete ulaştırmaktır. Bu da makasıd-ı erbaadan olan adalete remizdir.
"مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ zaten sarahaten haşir ve kıyamete delalet eder." (İşârâtü’l-İ’caz)
مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ “Din gününün sahibi” manasındadır. Bu kelam açıkça haşir ve kıyamete delalet etmektedir. Zira “din” lafzı “ceza, hesap, hüküm verme” manalarındadır. Buna göre, مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ “ceza gününün sahibi, hesap gününün sahibi, hüküm verme gününün sahibi” manalarına gelir. Bu da ahirete delalet eder.
Dipnotlar:
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Suresi.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Birinci Kısım.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü