"Vesvese" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan bir çiçeği veya güzel bir sesi "kelimelerle" sevmez. Bu işi kelimesiz yapar. Ama bu sevgisini ifade etmek, başkalarına aktarmak istediğinde kelimelere iş düşer.
İşte, kelimesiz seven ve korkan o insan kalbine, şeytan musallat olmakta, onunla kelimesiz konuşmakta, ona fısıltı kabilinden birtakım telkinlerde bulunmaktadır. İşte şeytanın bu fısıltılarına "vesvese" deniliyor.
Vesveseden söz açılmışken şeytanın bazı taktiklerden söz edelim:
Şeytanın birinci gayesi, insanın imansız olmasıdır. Bunu başaramadı mı, geri adım atar ve onun ibadet etmemesine çalışır. Kulu bu şerefli vazifeden uzak tutmak için çok uğraşır. Kalbine birtakım kötü şeyler fısıldar. Ve insan bunların kendi kalbinden geldiğini sanarak rahatsız olur.
Bu defa şeytan yeni bir oyun sergiler:
"Böyle bir kalb ile de Allah’ın huzuruna durulmaz!" der. Kul, bu desiseye kandı mı şeytan zafere ulaşmıştır.
Hâlbuki, her akıl kabul eder ki namazda bulamadığı huzuru, namazı terk etmekle yakalayacak değildir. İbadet ve itaati bırakıp günah ve isyan yoluna giren bir insan, ilâhî feyizden gittikçe uzaklaşır. Tek çıkar yol, ibadete devam etmektir.
Bir sohbette, şeytanın bu oyununa maruz kalmış bir gençle dertleşiyorduk. "Ne zaman namaza dursam, aklıma kötü şeyler geliyor, namazdan çıktığımda kesiliyor." diyordu ve bir hâl çaresi arıyordu. Ona, önce, Nur Külliyatı’ndan şu harika reçeteyi sundum:
"O çirkin sözler, senin kalbinin sözleri değil. Çünki senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir." ( Sözler)
Sonra konuşmamı şöyle sürdürdüm:
Kendi yüzünü tokatlayan ve ağlayan birini görsen, demez misin ki, bu adam yüzünü kendisi tokatlıyorsa niçin ağlıyor? Yoksa göremediğim bir el mi, onun yumruğunu onun aleyhine çalıştırıyor?
İşte senin hâlin o adam gibi.
Üstadın bu reçetesine göre, senin ağlaman gösteriyor ki o sözler senin kalbine ait değil. Namazı terk edip, meselâ, kumarhaneye gittiğinde o kötü sözlerin kesildiğini göreceksin. Demek ki, o sözlerin sahibi namaza düşman, kumara dost.
Sonra kendisine Nur Külliyatı’ndan şu paragrafı okudum:
"Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-i ilâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur. Evet pis bir menzilin deliklerinden semanın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz. Ve fena bir tesir etmez." (Mesnevî-i Nuriye)
- FISILTIYA KULAK VERME
Namaza durduğunda vesveseye maruz kaldığından şikâyetçi bir gence şunu sormuştum:
Sen ilmihâl okudun mu?
"Evet," diye karşılık verdi.
İkinci sorum şöyle oldu:
İlmihâlde namazı bozan şeyler içinde "vesvese" de var mı?
Soruma hayretle karışık bir tebessümle karşılık verdi.
"O hâlde," dedim, "sen namazına devam et. Namaz kıldığında aklına kötü şeyler gelebilir. Ama, sen aklından ne geçerse geçsin, namaza gitmekle bu emre uymuş olursun. Kalbime kötü şeyler geliyor bahanesiyle namazını kılmasan, emre isyan etmiş olursun ve böyle bir özür seni suçlu olmaktan kurtarmaz.
Mühim olan emri tutmak ve namaza koşmaktır. Huzurlu bir namaz kılmak ayrı bir meseledir.
- "Korku", "Şüphe", "Vesvese" münasebeti nasıldır?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Vehim" veya "vehmî" kavramları Külliyat'ta, bazı yerlerde şeytanın vesvesesi diye geçiyor. Bazı yerlerde de aklın hükmü, yani "şek" ile "cehil" arası gibi bir makam veriliyor. Şeytanın hükmü ile aklın hükmü arasında ne alaka vardır?
Vehim; kalbin bir köşesinde bulunan, sürekli şeytan veya şeytan gibi şerlileri dinleyen bir âlet-i vesvesedir. Şeytan bir dil ise, vehim bir kulak gibidir. Sürekli onu dinler ve ona yardımcı olur. Şeytan, bu vehim cihazını, insanları yoldan ve haktan saptırmak için sürekli işlettirir.
Vehim; kelime olarak müphem ve mânasız korku, belirsiz fikir ve düşünce manalarına geliyor. Aynı zamanda cüz'i ve ince mânaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvvetidir. Günümüzün tabiri ile asılsız ve mesnetsiz kuruntu demektir.
Vehim, akıl ve iradenin terbiyesine girmeyen ve insanı sürekli taciz eden bir duygudur. İnsan bu duygu sayesinde fikren ve manen teyakkuzda durur ve terakki eder. Bu duygunun esiri olmamak kaydı ile insana faydalıdır. Akıl ve kalp itminan bulsa da bu vehim kuvveti kolay kolay teslim-i silah etmez. Ancak ilimde ve imanda yüksek makam sahibi zatlar, bu duyguyu teslim-i silaha mecbur ediyorlar.
Vehim duygusu bazen yanlış anlaşılıyor. Vehim denilince aslı esası olmayan bir şeyi var zannetmek akla geliyor ve bunun müstakil bir kuvve olması anlaşılamıyor.
Vehimden gelen çirkin ve kötü düşüncelerin dinde bir hükmü ve zararı yoktur. Yani, kul, mesul değildir. Fiiliyata yansımadıktan sonra, kişiye hiçbir günah yazılmaz.
Buna Üstad, şu ifadeler ile işaret ediyor:
Nur Külliyatı’ndan Ene bahsi bu kuvve üzerine bina edilmiştir. İnsan kendi eli için benim elim derken bunu vehim kuvvetiyle söylemektedir. Zira aklen bilmektedir ki o el onun değildir, kendisine emanettir. Elin Sanii ve sahibi Allah’tır, insan onu bir ömür boyu emaneten kullanmaktadır.
Keza, insanın hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışması da kuvve-i vahime iledir. Yoksa her insan aklen bilmektedir ki, hayat yolculuğunun sonu ölüme çıkar.
Şek ve şüphe, insan kalbinin bir tasdiki olduğu için hüküm ifade eder. Yani insan şek ve şüpheyi bizzat kendi üretir ve kabul eder. Bu noktadan vehim ile şek arasında hüküm bakımından bir bağlantı, bir irtibat yoktur.
Şeytan ise, insandaki bu cihazları işleten ve teşvike çalışan harici bir düşmandır. Yani şeytan üfler, vehim buharlaşır, nefis harekete geçer, insan da bu mekanizma ile mücadele eder. Sistem bu şekilde işliyor.
Akıl ise, bu olan bitenleri idrak etmede ve kalbe kuvvet vermekte çalışan bir alettir. Yani akıl bu mekanizma içinde her şeyi anlamak ve idrak etmekte vazifeli bir latifedir. Akıl, hayra da çalışır şerre de. Nerede kullanılırsa oranın silahı olur, bu insanın iradesine taalluk eden bir noktadır.