"Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm o yolu açmış, velâyetiyle gitmiş, risaletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış." Mi'ractan önce nasıl terakki edilmiş?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bütün Peygamberler (a.s) ve evliyaların (r.a) iki kanadı vardır. Bunlardan birisi, nübüvvet denilen irşad ve İlahi emirlerin tebliği, diğerisi ise şahsi aleminde Allah'a yaklaşmak için icra ettiği ubudiyet yönüdür. Velayet yoluyla herkes, terakkisine göre Allah'a yaklaşmakta ve marifeti yolunda mertebe ve derece kat etmektedir. Üstad'ımız "Allahu ekber" için "güya her bir Allahu ekber, bir basamak-ı mi'raciyenin katına işarettir" ifadesiyle bu konuya da işaret etmektedir.

Dolayısıyla Peygamberimizin (a.s.m) her bir sema tabakasında bir veya birkaç peygamber ile (a.s) görüşmesi, onların velayetleri yoluyla terakki ettikleri mertebeyi de bize bildirmektedir. Hem mazhar oldukları ilahi esma hem terakki ettikleri manevi mertebeden haber vermektedir. Fakat şu miracı azimde ifade edilen makamların aşılması (yedi kat semavat, kader levhaları, amellerin temessül ettiği sayfalar, kürsi, arş, sidretü'l-münteha, cennetü'l-me'va ve özellikle kâbe kavseyn denilen) birçok yerlerin görülmesi ve tefekkür edilmesi sadece Pygamber Efendimize (asm) nasip olmuştur. Ve hiçbir fâniye nasip olmamış Allah'ın özel bir iltifatla kendisini göstermesi ve özel bir şekilde konuşması ise, ezelden ebede kadar sadece Hz. Muhammed (asm)'a nasip olmuştur.

Peygamber Efendimiz (asm) hem nebilerin serdarı ve reisi hem de Allah katında makamı en yüce ve en yüksek olanıdır. Onun açtığı velayet yolu ve bu yoldan sülûk eden ümmetin evliyaları da diğer nebilerin evliyalarından daha üstün ve daha faziletlidirler.

Bütün peygamberlerin takip ettikleri hidayet yolu “iman, salih amel ve takva” olarak özetlenebilir. Bu yolda gidenler Allah’ın lütfuna mazhar sevgili kulları olurlar.

Peygamber Efendimiz (a.s.m), velayet ayağıyla mi'raca çıkmıştır. Yani O’nu Mi’raca çıkaran sır, velayetidir. Fakat O (a.s.m) velayetiyle Mi’raca çıktığı halde, risaletin vazifesi olan bazı emir ve müjdelerle döndü.

Namazın farz kılınması ve Bakara suresinin son ayetlerinin kendisine verilmesi gibi. Malumdur ki, hiçbir veliye vahiy gelmez ve hiçbir veli din ile alakalı hüküm koyamaz. Ama Velayet-i Ahmediye (a.s.m) mi’ractan sonra, vahiy ve dine ait hüküm koyma makamı olan risalete inkılab etmiştir.

İşte Allah Resûlünün (a.s.m.) velayet ciheti olan iman, ibadet, ihlas, tevekkül, teslim, ahlak-ı hasene gibi kemâl sıfatları öyle bir dereceye varıyor ki, bu velayet Mi’rac kerameti olarak tezahür ediyor. Yani onun velayeti sadece şahsî bir kemâl olmakla kalmıyor, Mi’racdan ümmetine, başta beş vakit namaz olmak üzere, birtakım mukaddes hediyeler getiriyor. İşte bu hediyelerin getirilmesi risalet cihetiyle olduğundan onun velayeti risaletine mebde olmuş oluyor.

Elbette ki, Peygamber Efendimiz (asm) mir’acdan önce de peygamber idi. Ancak, bu üstün makamına mi’rac mu’cizesiyle daha nice mertebeler, kemâller, meziyetler ilave edildi.

İnsanların icraatlarında da bunun küçük bir misâlini görüyoruz. Bir padişah, vezirlerinden en muvaffak olanı sadrazam yapıyor. Bu zât daha önce de yine vezir idi. Üstün muvaffakiyetiyle bu yeni makama getirildi ve diğer vezirlerden çok daha ileri derecede padişaha muhatap oldu ve onun emirlerini halka daha ileri derecede ilana memur edildi.

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.) mi’raca Velayet ayağıyla çıkmış, ama Resul olarak dönmüş. İşte bu sırdandır ki, gidişi muayyen bir zamanla olmuştur. Çünkü velayette zaman vardır, amma gelişi bir anda olmuştur. Çünkü risalette zaman söz konusu değildir.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Miraç Neden Sadece Peygamberimize Mahsustur? (Video).

- EŞSİZ YOLCULUK: Mİ’RAC.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 9.493
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...