"Zerre mir'at olur, fakat mikyas olamaz... Cenab-ı Hakkın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın Onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattir." izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Yedincisi: Beşerin zihni ve fikri, Cenab-ı Hakkın azametine bir mikyas, kemalatına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs'atinde değildir; ancak cemi' masnuatından ve mecmu-u asarından ve bütün ef'alinden tahassul ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir. Evet, zerre mir'at olur, fakat mikyas olamaz. Bu meselelerden tebarüz ettiği vecihle, Cenab-ı Hakkın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın Onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattir. Çünkü aralarındaki fark, yerden göğe kadardır. Evet, vacibi mümkine kıyas etmekten, pek garip ve gülünç şeyler çıkar."

"Mesela, ehl-i tabiat, o aldatıcı kıyas ile, tesir-i hakikiyi, esbaba; Ehl-i İ'tizal, halk-ı ef'ali, abde; Mecusiler, şerri, ikinci bir halıka isnad etmeye mecbur olmuşlardır. Güya zuumlarınca Cenab-ı Hak, azamet-i kibriya ve tenezzühü dolayısıyla, bu gibi hasis ve çirkin şeylere tenezzül etmez! Demek, akılları vehimlerine esir olanlar, bu gibi gülünç şeyleri doğururlar."(1)

"Mesela, ehl-i tabiat, o aldatıcı kıyas ile, tesir-i hakikiyi, esbaba;.." Burada maddeci felsefe sebep ile netice arasında sıkıştığı ve neticenin üstündeki haşmetli sanatlara bakıp sebebin bu neticeyi yaratmaktan gayet uzak olduğunu göremediği için, sebebi ilah olarak tasavvur etmiştir. Hâlbuki kafasını o sebepten kaldırıp neticeye ve neticenin kâinat ile olan muazzam irtibatına bakabilse idi, o sebebin böyle bir neticeyi icad etmesinin imkânsız olduğunu görecekti. İnsan zihni Allah’ın haşmet ve azametini bir sebepten ya da birkaç kanundan çıkaramaz. Öyle ise O’nun haşmet ve azameti ancak bütün eserlerine bakmak ile anlaşılır.

"Ehl-i İ'tizal, halk-ı ef'ali, abde;.." Mu’tezile mezhebinde ise Allah’ın azamet ve büyüklüğü hasis ve basit işler ile iştigal etmeye müsait değildir. Öyle ise Allah insanların fiilleri ile iştigal etmez, fiillerin icadını insana havale eder, diyerek safsataya sapmışlar. Aslında bu hükme gitmelerinde yine Allah’ı kendi nefislerine kıyaslamaları vardır. Büyük zatlar küçük işler ile iştigal etmez, hükmü insan mizacının bir hükmüdür. Böyle olunca, Allah da büyük olduğuna göre, hasis ve basit işler ile iştigal etmek O’nun şanına yakışmaz, diyerek en nihayetinde hasis ve basit işlerin yaratılmasını sebeplere veriyorlar.

Mecusiler, şerri, ikinci bir hâlıka isnad etmeye mecbur olmuşlardır. Mecusilerde aynı mülahaza ile böyle bir fikre kapılmışlar. Onlarda şerrin icadını şer telakki ettiklerinden, şerri Allah’a vermemek için ikinci bir şer ilahı tasavvur etmişler. Hâlbuki "şerri yaratmak şer değil, şerri irtikâb etmek şerdir." Öyle ise Allah’ın şerri yaratmasında bir hasislik ve çirkinlik söz konusu değil ki, şerri başka bir ilaha havale etsin.

İnsan, Allah’ın azamet ve kibriyasına, kendi zerre miktar ölçüleri ile değil, O’nun mutlak ve sonsuz sıfatlarının hükmü ve haşmeti ile bakmalıdır.

"Meselâ, şems akıl, ihtiyar ve irade sahibi farz edilse, ziyasını bütün âleme neşrettiği bir sırada, pis, mülevves bir zerre de onun ziyasından istifade ettiği vakit, şemse karşı "Niçin bu pis, bu mülevves zerreyle meşgul oldu ve niçin ona ziyasını verdi?" diye itiraz edilebilir mi? Hâşâ! Şemsin azametine bir nakîse gelir mi? Yok."(2)

Mümkinat; Allah’ın yarattığı bütün mahlûkattır. Yani mümkinat denildiği zaman, Allah’tan başka her şey ve her mahlûk anlaşılır ki; Allah bunlardan hiçbirisine ne sıfat olarak ne de Zat olarak benzemez.

Sanat ile sanatkâr arasındaki tek münasebet; sanat ve yaratma münasebetidir. Yoksa sanatkâr sanatın içinde aranmaz. Bu sebeple Allah, yarattığı hiçbir mahlûkata ne Zatı itibari ile ne de isim ve sıfatları bakımından benzemez. Allah mahlûkat ve mevcudata benzemekten münezzeh ve mukaddestir. Bu hakikat ayetlerde de kat’î olarak şöyle beyan edilmiştir: "Onun benzeri hiçbir şey yoktur." (Şura, 42/11) Ayrıca Allah’ın selbî sıfatlarından birisi de “Muhalefetün lilhavadistir.”

Havadis; hâdis olanlar, yani ‘sonradan yaratılan, ihdas edilenler’ mânâsına gelir. Her mahlûk, hâdistir. Ve Muhalefetün-lil-havadis sıfatı, Cenâb-ı Hakk’ın kudsî mahiyetinin, mahlûk mahiyetlerine zıt ve muhalif olduğu mânâsına gelir.

Allah kadîmdir, ezelîdir, mahlûk ise hâdistir, sonradan meydana gelmiştir. Ezelî olmak, sonradan yaratılmaya zıttır.

Cenab-ı Hak, vehimlerin tasavvurundan ve zihinlerin takdirinden, yani akıl ve fikrin ihatasından münezzehtir. Cenab-ı Hak, suret ve cisim olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez. İnsanın kalbi, zihni, aklı ve hayali mahlûk olduklarından, onlara gelen her şey de mahlûktur. Bu bakımdan, Cenab-ı Hak, zatında, sıfatlarında, fiillerinde mahlûkata benzemez. Zira Hâlık'ın hakikati başka, mahlûkatın mahiyeti başkadır. Hiçbir eserin, ustasına benzemediği bilinen bir hakikattir. Meselâ, bir saat ne zatı, ne mahiyeti, ne sıfat ve fiilleri itibariyle ustasına benzemez. Bunların her ikisi de mahlûk cin­sinden oldukları halde, aralarında bu kadar büyük bir mahiyet farklılığı vardır. O halde, bütün varlıkların Hâlık'ı olan Cenâb-ı Hakk'ın kudsî mahiyeti elbette ki, O'nun yarattığı hiç bir mahlûkun mahiyetine benzemez. Zira Cenab-ı Hak, maddeden münezzeh, zaman ve mekânla kayıtlı olmayan bütün sıfatları sonsuz ve mutlak olan ezelî ve ebedî bir Zât-ı Akdestir. Mahlûkatın sıfatları ise kendileri gibi mahlûktur, hâdistir, sınırlıdır.

İnsanın cüz’î kudreti ile Allah’ın küllî kudreti arasında bir mikyas ve ölçü meydana getirmek mümkün değildir. Nasıl ateş böceğinin küçücük ışıkçığı, güneşin sınırsız ışığı ile kıyas edilemez ise; Allah’ın ezelî ve ebedî sıfatları da mümkinat denen mahlûkatın sıfatları ile kıyası kabil değildir. Belki bizdeki cüz’î kudret ve ilim, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudreti ve ilmini hissetmede ve anlamada bir vahid-i kıyas, uzaktan küçük bir işaret olabilir. Bundan ötesi yoktur.

(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara suresi 7. ayet tefsiri.
(2) bk. a.g.e., Bakara Sûresi, Âyet: 26,27

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.961
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

nurcu56

Zerre neden mikyas olamıyor?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

"Mirat" bir şeye ayna olmak iken, mikyas ise bir şeye bire bir ölçü ve mizan olmak anlamına geliyor. Ayna bir şeyin varlığını gösterip ispat edebilir, ama o şeyin keyfiyet ve mahiyetini bütünü ile ihata ederek tam bir ölçü ve mihenk ile göstermez.

Mesela bir cep aynası güneşin ışık ve ısısına işaret edip ispat edebilir, ama asla dünyamızdan bir milyon kat büyük olan güneşi kendi küçük hacminin içine alıp güneşi bütün haşmeti ile gösteremez. Yani o cep aynası "hakiki güneş benim içimdedir" diyemez. Cep aynasının içinde yansıyan güneş mirattır, ama asla güneşe hakiki bir mikyas değildir.

"Zerre" yani atomlar Allah’ın varlığını, birliğini, isim ve sıfatlarını ispat etmekte, yani akla göstermekte güzel bir ayna güzel bir levha güzel bir ip ucu olabilirler. Ama aynı zerre asla Allah’ın zat-ı akdesinde bulunan sonsuz cemal, kemal ve celale birebir terazi değildir. Yani zerre Allah’ı her şeyi ile bize gösteren bir mikyas bir ölçü değildir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...