"Misil", "Nazir", "Şerik", "Şebih", "Vezir", "Zıd" ve "Nid" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Misil: Kelime olarak benzer, eş, nâzır, aynısı gibi manalara gelir. Allah’ın misli olması demek ise; Allah gibi ikinci bir Allah’ın olması demektir ki, bu mümkün değildir, muhaldir.
Şebih: Bir şeyin benzer hali ve misali demektir. Burada aynısı manasında bir benzemeklik değil, büyük ölçüde benzemeklik manası hâkimdir ki, Allah bundan da münezzeh ve mukaddestir.
Nazir: Benzer, misil, gibi, şebih ve eş gibi manalara gelmektedir.
Şerik: Ortak demektir. İdare ve tedbiri eşit olarak paylaşmak manasına geliyor. Yani bu şirketin şu kadarı benim, şu kadarı senin demek gibidir ki, Allah böyle şirklerden temiz ve paktır. O’nun hissedarı ve şeriki yoktur.
Şirketler sermaye darlığından doğarlar. Bir işi yapmaya kişinin sermayesi yeterli olmadığı takdirde kendisine ortaklar bulur ve bir şirket kurarak birlikte çalışırlar.
Lâ şerikeleh ifadesi, sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Allah’ın hiçbir icraatında ortağa, yardımcıya ihtiyacı olmadığını ifade eder. Her işi sonsuz kudretiyle varlık sahasına çıkardığı gibi, yine her şeyi bizzat kendisi idare etmektedir.
Şu var ki, Allah’ın zâtı bu dünyada görünmediğinden bazı icraatlarını yine kendisinin yarattığı sebeplerin eliyle yapar. Meyveyi de yağmur gibi gökten indirmek yerine, ağacın eliyle bizlere ihsan eder. Ağacın kendisi de yapıldığından meyveyi ağacın yaptığı iddia edilemez. Ancak, bu imtihan dünyasında sebeplerin yaratılmasının çok hikmetlerinden birisi de insanlar için bir imtihan vesilesi olmalarıdır. Yani, kim neticeleri sebeplerden bilecek ve kim sebeplerin de aciz mahlûklar olduklarını düşünerek “hem sebepleri hem de neticelerini Allah’ın yarattığına” inanacaktır?
Vahdehu lâ şerîke leh: Allah’ın bir olup şerikten münezzeh olduğunun ders verilmesi mümine hem bir müjde hem de şifadır. Zira, Allah dilemedikçe kimsenin ona zarar veremeyeceğini bilen bir mümin şeriki ve naziri olmayan Rabbine tevekkül etmekle rahat ve huzur bulur.
Vezir: Padişahın idaredeki acizliğinden dolayı ona yardım eden, yardımcı manasına geliyor ki, Allah bundan münezzeh ve mukaddestir. Allah’ın bütün kâinatı idare etme hususunda kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur.
Zıd: Zıt kelimesi tam tamına karşı bir rakip demektir. Yani Allah’ta hangi sıfat ve isimler var ise, onun zıddı olan karşı rakibinde de tamamı ile aynı isim ve sıfatları var demektir. Zıd, kelime olarak şirk unsurları içinde en ağır ve muhal olanıdır.
Nid: Aynı, eş, denk gibi manalara geliyor.
Bu gibi ifadeler benzemenin derece ve ölçüsüne işaret ediyor. Meselâ; yüz de yüz benzemek, benzediği şeyin aynısı olmak demektir. Yüzde doksan benzemek, aynısı olmamakla beraber büyük çapta benzemek manasına geliyor. Yüzde elli benzemek, yarı yarıya benzemek demek olup, iki farklı şahıs ama yarı yarıya benzer olduğu manasına gelir. Yüzde bir benzemek, benzemenin en alt birimidir ki, Allah bunların hepsinden münezzeh ve mukaddestir.
Cenab-ı Hak, vehimlerin tasavvurundan ve zihinlerin takdirinden, yani akıl ve fikrin ihatasından münezzehtir. Cenab-ı Hak, suret ve cisim olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez. İnsanın kalbi, zihni, aklı ve hayalî mahlûk olduklarından, onlara gelen her şey de mahlûktur. Bu bakımdan, Cenab-ı Hak, zatında, sıfatlarında, fiillerinde mahlûkata benzemez. Zira Hâlık'ın hakikati başka, mahlûkatın mahiyeti başkadır. Hiçbir eserin, ustasına benzemediği bilinen bir gerçektir. Meselâ, bir saat ne zatı, ne mahiyeti, ne sıfat ve fiilleri itibariyle ustasına benzemez. Bunların her ikisi de mahlûk cinsinden oldukları halde, aralarında bu kadar büyük bir mahiyet farklılığı vardır. O halde, bütün varlıkların Hâlık'ı olan Cenâb-ı Hakk'ın kudsî mahiyeti elbette ki, O'nun yarattığı hiç bir mahlûkun mahiyetine benzemez. Zira Cenab-ı Hak, maddeden münezzeh, zaman ve mekânla kayıtlı olmayan bütün sıfatları sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedî bir Zât-ı Akdestir. Mahlûkatın sıfatları ise kendileri gibi mahlûktur, hadistir, sınırlıdır.
Sözün özü; Allah az veya çok, küçük veya büyük hiçbir şeye benzemez.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü