Zerrenin istihdam edildiğini, şuursuz olduğunu nereden biliyoruz?
Değerli Kardeşimiz;
"İnsan, yediklerine bir baksın. Biz suyu bol bol indirdik. Toprağı yardıkça yardık. Ondan daneler, üzümler, sebzeler, zeytinlikler, hurmalıklar, bol ağaçlı bahçeler, çeşit çeşit meyveler ve otlar bitirdik size ve hayvanlarınıza rızık olsun diye." (Abese, 80/24-32)
Zerre, camid şuursuz olmasına rağmen bir gayeye göre çalışmaları, iş görmeleri onların istihdam edildiğini ve istihdam edenin her şeyi gören, her şeyi bilen her şeye gücü yeten Allah olduğunu ispat ediyor.
“İşte şu âyet-i kerîme, mu'cizat-ı kudret-i İlahiyeyi bir tertib-i hikmetle zikrederek esbabı (sebepleri) müsebbebata (sebeplerin sonucunda olanlar) rabtedip en ahirde bir gayeyi gösterir ki o gaye, bütün o müteselsil (zincirleme) esbap ve müsebbebat içinde o gayeyi gören ve takip eden gizli bir mutasarrıf bulunduğunu ve o esbap, onun perdesi olduğunu ispat eder. …Manen der: Size ve hayvanatınıza rızkı yetiştirmek için su semadan geliyor. O suda, size ve hayvanatınıza acıyıp şefkat edip rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından su gelmiyor, gönderiliyor demektir."
"Hem toprak, nebatatıyla açılıp rızkınız oradan geliyor. Hissiz, şuursuz toprak, sizin rızkınızı düşünüp şefkat etmek kabiliyetinden pek uzak olduğundan toprak kendi kendine açılmıyor, birisi o kapıyı açıyor, nimetleri ellerinize veriyor."
"Hem otlar, ağaçlar sizin rızkınızı düşünüp merhameten size meyveleri, hububatı yetiştirmekten pek çok uzak olduğundan, ayet gösteriyor ki onlar bir Hakîm-i Rahîm'in perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki nimetlerini onlara takmış, zihayatlara uzatıyor."
"İşte şu beyanattan Rahîm, Rezzak, Mün'im, Kerîm gibi çok esmanın matlaları görünüyor." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, İkinci Şule, Yedinci Sırr-ı Belagat)
Bugünkü bilim, zerrelerin cansız ve şuursuz bir kimyasal bileşim olduğunu açıkça ifade ediyor. Toprak, hava ve suya şuurlu demek ne kadar mümkünse, zerrelere de şuurlu demek o kadar mümkündür.
Zerrelerin mahiyetleri ve hâl dilleri, bize şuursuz olduklarını kati bir dille gösteriyor. Bazı şeyler delil ve ispata lüzum olmayacak kadar açık ve nettir. Zerre gibi kör, sağır ve akılsız şeylerin şuursuz olması, bedihi ve delile ihtiyaç olmayan meselelerdendir. Kısaca yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bilim ve fen, bunların mahiyet ve yapılarını en ince ayrıntılarına kadar inceliyor, onlarda bir şuur ve akıl alameti ortaya koyamıyor. Şuurun birçok alamet ve işaretleri onlarda görünmüyor.
Şayet insan ve cinlerden başka her şey şuurlu ve irade sahibi olsa idi, bunun alamet ve işareti olarak birçok vaka ve olaylar sabit olurdu. Mesela, zerre insan bedeninde mahkum gibi durmaz, bağımlılık ve itaat zincirinden çıkmak isterdi. Ama bugün zerrelerin mutlak bir itaat içinde hareket ettiğini görüyoruz.
Diğer bir husus; zerre vücut içinde durduğu yer öyle bir yerdir ki, bu bütün vücudun muvazene ve ekosuna uygun bir yerdir. Yani bir nevi zerre, her adım ve hareketi, insan vücudunun trilyonlarca ihtimali içinde en mükemmel ve en tutarlı adım ve hareketidir. Bu da gösteriyor ki zerrenin adım ve hareketinde bütün ihtimalleri bilecek ve ona göre hareket edecek bir ilim ve şuura ihtiyacı var, bu da sonsuz bir ilim ve şuur ile mümkündür.
Hatta zerre nasıl insan vücudunda bir hesap ve simetri ile hareket ediyorsa, insan da kâinat vücudunda bir hücre gibidir, ona göre uyumlu ve eko içinde hareket ettiriliyor. Demek zerrenin kendi başına ya da kendi şuuru ile hareket etmesi, bütün insan vücudunu ve kâinatı ihata eden bir ilim ve şuur ile mümkündür. Yani bir cihetle zerrenin ilah vasfı taşıması gerekir.
Üstad'ın şu hoş tabiri ile "Şayet o hadsiz şeylerde görünen güneşçiklerini, güneşin cilve-i in’ikâsı ve tecellî-i aksi olduğunu kabul etmezsen, o vakit her bir katrede ve ziyaya maruz her bir cam parçasında ve ışığa mukabil her şeffaf bir zerrecikte, tabiî ve hakikî bir güneşin vücudunu bil’asâle kabul etmek gibi gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz bir belâhete düşmekliğin lazım gelir." (age., Yirmi İkinci Söz, İkinci Maksat) Bunun gibi ya her bir zerre -haşa- "ilahtır" diyeceksin ya da "bir tek İlahın memuru ve askeri" diyeceksin.
Kâinat, komple ve birbiri ile sıkı bağlar içinde yaratıldığı için, bir zerre adım atarken, bütün kâinatın sistemine uygun bir adım atması gerekiyor. Zerre bu adımı şuuru ile yapıyor, denildiği zaman, zerre bütün kâinatı hem biliyor hem de kontrol ediyor manası çıkar ki; bunu şeytan bile kabullenemez.
Üstad'ın "Ene ve Zerre Risalesi"ndeki "Zerre" bölümü bu meseleye işaret eder.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü