İkinci kelimenin (sebepler yapıyor) muhâlâtını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İkinci kelimenin muhâlâtı:
"1. İnsanın mehazi, yani insanı teşkil eden maddeler, eczahanelerde bulunan ağızları mühürlü, ayrı ayrı, çeşit çeşit mütebâyin ilâçlar gibi maddelerdir. Hiç kimsenin eli dokunmaksızın ihtiyaç nisbetinde kemâl-i intizam ve muvazeneyle o ilâçların şişelerden kendi kendine çıkıp hayatî bir mâcun vaziyetine gelmesi mümkün ise, insanın da sânisiz esbab ve mevadd-ı câmideden suduru mümkündür diyebilir."
"2. Bir şeyin kemâl-i intizam ile gayr-ı mahdut, kör, sağır, câmid, şuursuz esbabdan sudurunun muhaliyeti nisbetinde, sânisiz insanın da o maddelerden yapılması muhaldir. Maahaza, maddî esbabın yalnız zahire taallûku vardır. Bâtındaki lâtif, ince, garip nakışlara, sanatlara nüfuzu yoktur."
"3. O kelimenin iktizâsına göre kemâl-i ittifak ve intizam ile ihtiyâcat nisbetinde gayr-ı mahsur esbabın bir cüzde, bir hüceyrede içtimaları lâzım gelir. Bu içtimâ, âlemin eczâ ve erkânının azametiyle beraber senin elinin içine girip içtimâ etmeleri demektir. Çünkü insanın ustası esbab olduğu takdirde, âlemin bütün ecza ve erkânı insan ile alâkadar olduğuna nazaran, insanın yapılışında âmil ve usta olmaları lâzım gelir."(1)
Kör, sağır, camid esbab:
Bir meyve ağacını meydana getiren atomların hepsi kör, hepsi sağır, hepsi cansızdırlar.
“Geceyi gündüzün içine sokarsın. Gündüzü gecenin içine sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Âl-i İmrân, 3/27)
Allah, muhteşem bir cansızlar topluluğu olan elementler âleminden canlı varlıklar yaratmakla Muhyi ismini tecelli ettiriyor; böylece hem bu ismin sayısız mu’cizelerini sergiliyor, hem de o canlılara büyük bir ihsanda bulunmuş oluyor.
Işık sahibi olma noktasında gece ölü gibidir, o ölüden diri olan gündüz çıkarılıyor. Sonra o diri olan gündüzden tekrar gece çıkarılıyor.
Mealini verdiğimiz ayet-i kerimede önce dirinin ölüden çıkarıldığı, daha sonra da o diriden ölünün çıkarıldığı haber veriliyor. Bu sıralama çok mühimdir. Önce ölüler diriliyor, sonra dirilerden ölüler çıkıyorlar. Bunun en bariz bir misali de yediğimiz yumurtalar... Bu ölü yumurtalardan diri civcivler çıkıyor, sonra o dirilerden yine ölü yumurtalar çıkıyorlar.
Her şeyin plan ve programları Allah’ın ezelî ilminde takdir ediliyor. Üstadımızın ifadesiyle “manevî kader kalemiyle yazılan” bu planlar, çekirdekler âlemine, tohumlar âlemine, nutfeler ve yumurtalar âlemine yerleştiriliyor. Sonra Fettah isminin tecellisiyle programlar açılıyor ve onlardan çevremizi saran milyonlarca tür canlı çıkıyor.
"Bir usta, yaptığı şeyin içerisinde bulunduktan sonra yapar. O halde, insanın bir hüceyresinde âlemin eczâsı içtimâ edebilir. Bu öyle bir muhaldir ki, muhallerin en mümteniidir."
Tabiat ve sebepler denilince, öncelikle dört ana unsur olan; toprak, su, hava ve ateş anlaşılır. Bu sebepler ise kaba, istila etmeye ve tahribe müsait, incelikten uzak, şuur ve iradeden mahrum, mübaşeretle, yani temas ile iş gören unsurlardır.
Bir usta, çekici eline almadan bir çivi dahi çakamaz. Temas etmeden, taşı kaldıramaz. Öyle ise, bir hücreye rububiyet dava eden sebep, o hücrenin yanında hazır ve nazır olması gerekiyor. Böyle olunca, nazik, zarif ve ince bir hücrenin içinde toprak, su, hava ve ateş gibi kaba unsurların iş yaptığını ve onun içine yerleştiğini kabul etmek gerekecektir. Bunun ise ne denli bir hurafe olduğu gayet açıktır.
İnsandaki bir hücrenin bütün beden ile bir irtibatı ve nisbeti vardır. O zerrenin, o bedenin her şeyini bilecek bir ilmi ve şuuru olması lazım gelir. Hatta bütün kâinatı da ihata edecek bir ilim ve kudret gerekir. Zira insan, bütün kâinat ile alakadardır, her şeyle münasebeti vardır. Bütün bu harika, planlı ve nizamlı işleri şuursuz bir atoma vermenin, ne denli bir cehalet oluğunu herkes anlar.
Hiçbir zerre kendi başına buyruk olarak çalışıyor değildir. Yaptığı mühim iş ve vazife hücreye bakmakta, hücre ise bedenin tamamına nazar etmekte, ona göre çalışmaktadır. O zerrenin ihatalı bir ilmi olması, yani göz hücresinden bütün bir bedene kadar her organı bilip tanıması gerekir ki ona göre adım atsın. Beden de kâinatın tümünden süzüldüğüne göre, göz hücresindeki bir tek atomun yaratıcısı, sahibi ve mâliki ancak bütün kâinatın Hâlıkı olabilir.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Zeyl.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü