"Zihayatta lezzet kabildir. Cemadatta nasıl şevk ve lezzet olabilir?" Bu soru ve cevabı izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan, Rabbini tesbih etmek için “sübhanallah” der. Bu, insanın tesbihidir. Ayetlerde her şeyin Allah’ı tesbih ettiği haber verilir. Bunu “Her şey sübhanallah der.” şeklinde anlayamayız. Güneş'in tesbihi başka, yıldızınki başkadır; dağın tesbihi denizinkine benzemez.
Aynı şekilde, insanın zevk alması ölçü alınarak bitkilerin ve cansız eşyanın lezzeti anlaşılmaz. Biz bir iş görmekten lezzet aldığımız gibi, onlar da yaptıkları işten kendilerine göre bir çeşit lezzet alabilirler; ama bu lezzet insanın aldığı lezzet cinsinden değildir.
Zaten Üstad, ilgili kısımda onların da bir nevi lezzetleri olabileceğine dikkat çekiyor.
İradesiz ve şuursuz olan mahlukat, lisanıhâlleriyle fıtri vazifelerini yapıp, tesbih ve ibadette bulunuyorlar. Onlar vazife noktasından ne yaptıklarını bilmeseler de Allah’ın bilmesi kâfidir. Aynı şekilde cansız varlıklar da mahiyetini bilemediğimiz bir şekilde şevk ve lezzet alıyor olabilirler.
"Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmiştir. O, Aziz'dir, Hakîm'dir." (Hadîd, 57/1)
"Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, onu tesbih ederler. Onu hamd ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm'dir, çok bağışlayandır." (İsrâ, 17/44)
Üstadımıza göre cansız hiçbir şey yoktur. Hareketi olan her şeyin, kendine göre bir hayatı vardır. Her varlığın mazhar olduğu esmâ tecellileri onun bir nevi ruhu hükmündedir. Fakat harici vücut giymiş bir ruhun varlığı, hayvanlardan itibaren başlar; insanlarda kemal noktasını bulur. Cansızlarda ve cemadatta ise; basit bir hayat mertebesi vardır.
Üstad'ımız;
"Küremiz hayvana benziyor, asarı hayat gösteriyor. ... Hayatı varsa ruhu da vardır."(Sünuhat, Unsuriyetin Hikmeti.)
buyuruyor. Buradaki ruh cemadatta tecellî eden esma-i hüsna demektir. Hareket hayatın bir hayat alametidir. Atomlar hareketli olduğundan, kendilerine ait basit bir hayat mertebesi vardır.
Lemaat'ta ise Üstad'ımız şöyle buyuruyor. “Bence küre hayvandır.” yani canlıdır. “Başkaların zannınca meyyit olan küreyi” ifadesinde de dünyayı ölü kabul etmiyor. Kıyameti de kâinatın ve dünyanın ölümü olarak telakki ediyor.
Burada asıl dikkat çekilen nokta, hayat üzerindeki kudret mucizesidir. Hayat öyle bir sanattır ki, teşekkülü için bütün kâinat çarklarının dönmesi gerekir. Mesela, bir nokta kadar cisme ve çok basit bir hayata mazhar olan karınca, hayat vasıtasıyla öyle bir kıymet alıyor ki, hayatı olmayan dağları ve galaksileri sanat itibariyle geride bırakıyor.
Kürenin hayvan olmasından maksat ise, maddeci felsefenin zannettiği gibi dünyamız meyyit cisimlerden ibaret değildir. Dünya, hayat sahiplerine nasıl bir beşik ise, aynı şekilde dünyanın kendisi de çok hikmet ve güzelliklere hizmet eden, hayata hayat bahşeden bir mezraadır. Yani mü’minin nazarında dünya işe yaramayan, ölü gibi manasız ve hikmetsiz bir mahluk değildir. Bu yönü ile dünya hayatlı bir varlık gibidir. Üzerinde Allah’ın çok sanat ve hikmetlerini şuur sahibi nazarlara ilan ediyor.
İşte ayet-i kerime'de ifade edilen, semanın kâfirlerin üzerine ağlamaması ve müminlerin üzerine ağlaması da yukarıda ifade edilen manalar açısından değerlendirilebilir. Çünkü kâfir kâinatı küfrüyle tahkir ettiğinden, elbette bir nevi hayatı ve ruhu ve hissiyatı olan sema, onların ölümüne ağlamayacaktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü