"Beşerin o şürur ve fesatları, onda vedia bırakılan sırra mukabele edemez, affolur." Affolmak ve sır ile izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Sâmiin bu vesvesesini def için şöyle bir işarette bulundu ki: Beşerin o şürur ve fesatları, onda vedia bırakılan sırra mukabele edemez, affolur. Ve Cenâb-ı Hak onun ibadetine muhtaç değildir. Ancak, Allâmü’l-Guyûbun ilmindeki bir hikmet içindir.”(1)

İnsanlığın hayır ve güzel yönü, şer ve kötü yönüne galip geldiği için, Allah insan nev’ini yaratmıştır. Çünkü Allah’ın yaratma hikmeti, hayır ve güzelliklerin galip gelmesine bakıyor. Yüzde yüz şer ya da yüzde yüz hayır cihetine bakmıyor.

Cümlede geçen "vedia" emanet demektir; insandaki emanet ise Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını tartıp idrak edecek maddî ve manevî duygu ve cihazlara işarettir.

Mahlûkat içinde Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına mazhar olan yegâne varlık insandır. İnsanın bu yönü ve vasfı, onu kâinata halife kılıyor ve eşref-i mahlûkat yapıyor.

Burada "affolunmak", ferdî bir suç ve cinayetler açısından değil, insanlığın tamamı açısındandır, umumunun hayrına ve şerrine, müsbet ve menfisine bakıyor. Kemiyet, yani çokluk noktasından insanlığın eksisi daha fazladır. Lakin insanlığın keyfiyet, yani kalite olarak bir de ubudiyet yönü vardır ki, Allah bu az ama keyfiyetli ubudiyetine binaen insanları yaratmıştır. Buna yaratma cihetinde affolundu, deniliyor.

Üstad'ın misalllerinden yola çıkmak gerekirse; bir adam yüz tane kayısı çekirdeğini ekse, doksan dokuzu çürüyüp, sadece bir tanesi kayısı ağacı olsa, çürüyen doksan dokuzdan daha kıymetlidir. Doksan dokuzunun zayi olacağını bilsen bile yine onları ekersin. Çünkü sayı olarak zararın olsa bile, bir tane çekirdek koskoca bir ağaç olacak, senelerce meyve verecektir. Burada kemiyet değil keyfiyet esastır.

Kemiyet; adet çokluğu, keyfiyet ise kalite demektir. Her taş taştır, ama zümrüt, inci, mercan, yakut ve elmas faklıdır, kıymetlidir ve her yerde bulunmazlar.

İnsanlığın hayrı şerrine keyfiyeten galebe çaldığı için, Allah kemiyeten çok olan şerlerine bakmıyor, bir cihetle yaratma noktasından affediyor ve insanlığı yaratıyor. Yoksa insanların işlediği şahsî suçlar ve günahlar umumi bir şekilde affediliyor değildir. Günahlar ancak hususi tövbe ve istiğfar ile affedilir.

Bir tüccar, ticarethanesinin gelir ve gider dengesine bakar. Şayet gelir güzel, ticaret kârlı ise, o haneyi devam ettirir. Şayet gider fazla, gelir az ise, o ticarethaneye kilit vurur. Temsilde hata olmasın, insanlık da bir ubudiyet dükkânı gibidir. Şayet bu dükkânda ibadet gaflete, iman küfre, hayır şerre galipse, bu dükkânın açık kalması ve devam etmesi mukadderdir.

Burada insanlığın tür olarak yaratılmasındaki fayda ve zarar kıyas ediliyor. İnsanlık cinsinin faydası zararına galip geldiği için yaratılmasına hükmediliyor. İnsanlığın faydasının zararına galip gelmesindeki en büyük sebep ve sır ise, insanın küllî bir kabiliyet ile külliyetli ve keyfiyetli bir ibadete mazhar olması ve Allah’ın bütün isim ve sıfatlarına tam mazhar olabilecek bir mahiyete ve istidada sahip olmasıdır.

Evet, Allah insana kendi isim ve sıfatlarını tartıp idrak edecek muazzam bir mahiyet ve ene vermiştir. İnsan bu mahiyet ve eneyi vahiy ve iman ile terbiye ettiği zaman, a’lay-ı illiyyine çıkıp, İlahi maksatları tahakkuk ettiriyor.

İnsan öyle cami’ ve külliyetli bir mahiyete sahiptir ki, büyütseniz kâinat kadar geniş olur, kâinatı küçültseniz insan olur. İnsanın bu istidadının iman, marifet ve ubudiyetle inkişaf ettirilmesi onun yaratılmasını elzem kılmış ve hayrını şerrine galip getirmiştir, denilebilir.

(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Suresi, 30. Ayetin Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.584
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

tilmizz
Allah razı olsun.mesele vuzuha kavuştu.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...