"Bir hakikat-i imaniyeye dair yüzer delail-i ispatiyenin hükmünü, nefyine delalet eden bir emare ile kırmak ister." Bu nasıl olabilir?
Değerli Kardeşimiz;
Nefsü'l-emirde, yani işin esasında ve hakikatinde, iman hakikatlerinin nefyine delalet eden bir emare söz konusu değildir. Çünkü mutlak var olanın yok olması muhaldir. Yok olan bir şeyin de emaresi, işareti ve delaleti olmaz. Çünkü işaret ve emare varlığa ait bir hususiyettir. Bu yüzden, mantıkta denilmiş: "En olmayacak iş, olmayan bir şeyin varlığını ispat etmeye kalkışmaktır."
Batıl ve olmayan şeylerde öne sürülen emareler ise, maglata ve demagojiden başka bir şey değildir.
Mugalata; "boş ve manasız söz, zihin yanıltmak için söylenen saçma sapan sözler" demektir.
"Nefiy dahi iki kısımdır:
"Birisi: 'Has bir mevkide ve hususi bir cihette yoktur.' der. Bu kısım ise ispat edilebilir. Bu kısım da bahsimizden hariçtir."
"İkinci kısım ise: Dünyaya ve kâinata ve ahirete ve asırlara bakan imani ve kudsi ve âmm ve muhit olan meseleleri nefiy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise, Birinci Meselede beyan ettiğimiz gibi, hiçbir cihetle ispat edilmez. Belki kâinatı ihata edecek ve ahireti görecek ve hadsiz zamanın her tarafını temaşa edecek bir nazar lazımdır, ta o gibi nefiyler ispat edilebilsin." (Şualar, Yedinci Şua.)
Üstad Hazretleri burada nefyi iki kısma ayırıyor. Birisi ispat edilebilir inkâr, diğeri ise ispat edilemez inkârdır.
İspat edilebilir nefiy ve inkârda, inkârcı hususi bir makamdan ve özel bir cihetten meseleye bakıyor; o noktada baktığı şeyi görmüyor ise inkâr edip "yok" diyor.
Mesela, bir adama denilse; "Dünyada ananas diye bir meyve var." O adam ananasın yetişmediği bir iklimde onu arayıp bulamazsa, "yok" deyip inkâr eder. Hâlbuki ananasın yetişmesine uygun iklimlerin olduğu bir memlekete gitse, onu görecek. Ama adam; "Ben bulunduğum yerden başka bir mekân tanımıyorum." dediği için, bu adama ananası kabul ettirmek mümkün değildir. Bu adamın inkârı kuru inattır, hükümsüzdür, ilmi değildir; onunla uğraşmaya değmez.
Bir başka misal:
Bir evde buzdolabı olmadığı iddia edilse, evin bütün odaları dolaşılır ve buzdolabı olmadığı görülerek bu nefiy ispat edilmiş olur. Ama bir şehirde buz dolabının olmadığı iddia edilse bu nefyin ispatı için şehirdeki bütün evlerin bütün odalarının dolaşılması gerekir, ta ki bu nefiy ispat edilebilsin.
"Ahiret yoktur" diyen bir adamın, ona işaret işaret eden sayısız delilleri tek tek çürütüp, sonra bütün kâinatı dolaşarak kendi inkârına delil ve ispatlar bulması gerekir. Bu da yetmez, ahiret dünyadan sonraki menzil olduğuna göre, ahiretin olmadığının ispat edilebilmesi için kıyametin kopması, kâinatın yıkılması ve yerine başka bir âlemin gelmemesi ve bütün bunlar olurken o inkârcı adamın da sağ kalması gerekir.
"İşte küffarın ve ehl-i dalaletin bir hakikat-i imaniyeyi inkâr ve nefyetmelerinde kuvvet yoktur. Çünkü nefiy sırrıyla ittifakları kuvvetsizdir. Bin nefyediciler, bir tek hükmündedir. Mesela bütün İstanbul ahalisi, ramazanın başında Ay’ı görmediğinden nefyetse iki şahidin ispatıyla o cemm-i gafîrin nefiy ve ittifakı sukut eder. Madem küfrün ve dalaletin mahiyeti nefiydir ve inkârdır, cehildir ve ademdir, küffarın kesret ile ittifakı ehemmiyetsizdir. Ehl-i hakkın, hak ve sabit ve sübutu ispat olunan mesail-i imaniyede şuhuda istinad eden iki müminin hükmü, hadsiz o ehl-i dalaletin ittifakına racih olur, galebe eder."
"...Evet, bir şeyi dünyada var desen yalnız o şeyi göstermek kâfi gelir. Eğer yok deyip nefyetsen bütün dünyayı eleyip göstermek lazım gelir ki ta o nefiy ispat edilsin." (Lem'alar, 17. Lem’a 6. Nota)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü