"Hususi olmayan ve has bir yere bakmayan bir nefiy ispat edilmez." Buna binaen imanın altı rüknü inkar edilemez, çünkü umum kâinata bakar. Burayı nasıl anlayabiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bir şeye var diyen adamın o şeyi göstermesi ve onun hakkında küçük bir delil getirmesi kâfidir. O şeyi inkâr eden adam, bütün dünyayı dolaşması, olmadığını ispat etmesi lazımdır ki, bu da muhaldir.

Bu konuda Mesnevî-i Nuriye’den bir hakikat dersi:

“İ’lem! Kavâid-i usuliyedendir ki: Bir mes’ele hakkında ispat edenin sözü nefyedenin sözüne müreccahtır. Çünkü, ispat edenin yardımcıları var, sözünde kuvvet olur. Nefyedenin yardımcısı olmadığından tek kalır, sözünde kuvvet yoktur. Hattâ bin adam bir şeyi nefyederse, bir adam gibidir. Bin adam da ispat ederse, ispat edenlerin her birisi bin olur. Çünkü hepsi bir şeye bakıyorlar. Ve bir noktaya parmak bastıklarından birbirini takviye ediyorlar. Nefyedenlerde birbirini takviye etmek yoktur, her birisi tek kalır.

Meselâ: Bin pencereden bir yıldızı görüp ispat eden bin adamın her birisi ötekisine yardımcı olur, sözünü takviye eder. Çünkü o bin adam, parmakla işaret eder gibi, o şeyi ispat ediyorlar. Nefyedenler öyle değildir. Çünkü nefy için sebep lâzımdır. Sebepler de ayrı ayrı olur. Meselâ: Birisi “Gözümde za’fiyet var, göremedim”, ötekisi “Evimizde pencere yok”, ötekisi “Soğuktan başımı kaldırıp bakamadım” der.

Ve hâkezâ... Her birisi nefyine, müddeasına ayrı bir sebep gösterdiğinden, kendisince yıldızın bulunmaması, nefsü’l-emirde de yıldızın bulunmamasına delâlet etmez ki birbirine yardımcı olsun.

Binaenaleyh bir mes’ele-i îmâniyenin nefyi hakkında ehl-i dalâletin ittifakları haber-i vâhid hükmündedir, tesiri yoktur. Amma ehl-i hidayetin mesâil-i îmâniyede olan sözleri, her birisi ötekisine yardımcıdır, takviye eder...” (Mesnevi-i Nuriye)

“Hattâ bin adam bir şeyi nefyederse, bir adam gibidir.”

Meselâ, falan zâtın İstanbul’a geldiğini gören kişiler birbirlerinin davalarına destek olmuş olurlar. Gelmediğini iddia edenler binler kişi de olsalar bir tek adam gibidirler. Çünkü görmemekte birleşmeleri onlara bir kuvvet temin etmez; tıpkı bilmemekte birleşenlerin, âlim olmamaları gibi. Bilmeyen bin kişi bir kişi gibidir. Bilenler ise birbirlerine kuvvet verirler.

“Çünkü ispat edenin yardımcıları var, sözünde kuvvet olur. … Çünkü hepsi bir şeye bakıyorlar.”

Yüz yirmi dört bin peygamber aynı hakikatleri insanlık âlemine ders vermişler. Bu Hak elçileri kendi kanaatlerini değil, Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını tebliğ etmişler. İnkâr edenlerin ise her biri, kendi nefsinin, vehminin ve kifayetsiz aklının esiri olmuşlardır.

Evet, Müslümanlar aynı şeye iman ediyor, aynı davaya parmak basıyor, aynı hakikatin etrafında toplanıyorlar. Bu yüzden birbirlerine kuvvet veriyorlar.

İman edenler bir noktaya bakıp bir nokta üzerinde ittifak ettikleri için, onların durumu büyük bir taşın çok eller tarafından kaldırılmasına benzetiliyor. Yani taşın altına ne kadar el girerse, ittifak o nisbette kuvvet kazanır.

Ehl-i küfrün inkâr sebepleri farklı olduğu için, biribirlerinin davalarına kuvvet vermez. Onlar bir hakikatin değil, binlerce şirkin ve dalaletin etrafında kümelenmişlerdir.

Üstad Hazretleri kâfirlerin bu halini "dar bir delikten geçmeye ya da bir hendekten atlamaya" benzetiyor. İnsan, dar bir delikten geçerken veya bir hendekten atlarken başkaları ona yardım ve müdahale edemez. Kâfirlerin farklı itikatları da aynen bu iki misal gibidir; biribirlerine yardım edemezler.

Bir mes’ele hakkında” doğru karar vermek için takip edilmesi gereken bazı kaideler vardır. Bunlardan birisi de, “İspat edenin sözü nefyedenin sözüne müreccahtır.” hükmüdür.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.169
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...