"Bir insanı yaratan Hâlık'ın, âlemi müştemilâtıyla beraber yaratmasında bir bu'd, bir garabet yoktur..." Bu İ'lem'i izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İ’lem Eyyühel-Aziz! Bir insanı yaratan Hâlık'ın, âlemi müştemilâtıyla beraber yaratmasında bir bu'd, bir garabet yoktur. Zira bir insanın yaratılışı, içerisinde bulunan eşyanın yaratılmasından ibaret olduğu gibi, âlemin de yaratılışı müştemilâtının yaratılışından ibarettir. Ve keza insan, âleme bir enmuzec ve küçük bir fihristedir. Çünki kavunun hâlıkı, çekirdeğinin hâlıkından başkası olması mümteni'dir."(1)

Fatiha Sûresinin başında, bütün âlemleri terbiye eden Allah’a hamd ederiz. Zira bizim terbiyemiz bütün âlemlerin terbiyesiyle yakından ilgilidir. İnsanı yaratan ancak bütün âlemleri yaratandır, insanı terbiye eden ancak bütün âlemlerin Rabbidir. Güneşi terbiye eden kim ise, gözleri terbiye eden de O’dur.

İnsanın yaratılması bütün iç organlarının yaratılmasından ve o haneye ruh verilmesinden ibaret olduğu gibi, âlemin yaratılması da onun içindeki varlıkların yaratılmasından ibarettir. Bu varlıklardan birisi de meskenimiz olan şu dünyadır. İnsanı yaratan, dünyanın Halık’ıdır, dünyayı yaratan kâinatın Halık’ıdır.

İnsanla kâinat arasındaki yakın münasebet bu şekilde nazara sunulduktan sonra, bu konuda iki ayrı misal veriliyor.

İnsan kâinatın meyvesidir, meyveyi yaratan ancak ağacı yaratan olabilir.

Kavun çekirdeğinin kavundan süzülmesi gibi, insan da kâinattan süzülmüştür, Çekirdeği yaratan ancak kavunu yaratan olabilir.

Demek insanı yaratmak, kâinatı yaratmakla eşdeğerdir. İnsanın mucidi kim ise, kâinatın mucidinin de o olması iktiza eder.

İnsan ile kâinat, çekirdek ile ağaç gibidir. Nasıl ki, çekirdek ile ağacın mucidi bir olmak lazımsa, aynı şekilde insan ile kâinatın yaratanının da bir olması lazımdır.

"Tarla kimin ise, mahsulatı da onundur" hükmünce; kâinat tarlasından yetişen insan da, onun yetiştiği kâinat tarlası da Allah’ın eseri ve O’nun mülküdür. Zira kâinatın içindeki hava, su, toprak ve güneş olmasa insan da olmaz. Demek ki, insanı yarattı ise, bu unsurları ona hizmetçi eden de O'dur.

Nur Külliyatı’nda insan-kâinat münasebetleri çokça nazara verilir. Tâ ki kendimizi müstakil bir varlık olarak görmeyelim, arkamızda muhteşem bir âlemin bize baktığını, bize hizmet ettiğini, ihtiyaçlarımızı gördüğünü bilelim ve âlemlerin Rabbinin bu ihsanlarından gaflet etmeyelim.

Âlem büyük insan (insan-ı ekber), insan küçük âlem. İnsan kâinatın bir enmuzeci yani özeti gibidir. Üstadın ifadesiyle; “Âlemde ne varsa numunesi mahiyet-i insaniyede vardır.”

İnsanla kâinat arasında çok benzerlikler var. Birkaçını hatırlayalım:

O da Nur u Muhammedî denilen bir çekirdekten yaratılmış, biz de nutfe denilen bir başka çekirdekten. O da safha safha büyümüş, biz de. O, yıldızlara bölünmüş, biz organlara ayrılmışız. Onda levh-i mahfuz var, bizde hafıza. Onda taşlar topraklara sarılmış, bizde etler kemiklere. Onda da akarsular var, bizde de.

Hülasa, kâinatı yaratan kim ise, bizi yaratan da O’dur.

"Çünki kavunun hâlıkı, çekirdeğinin hâlıkından başkası olması mümteni'dir."

Çekirdeği kavundan ayrı düşünemeyiz, insan da kâinatsız olmaz. Ciğerlerimiz sürekli olarak havayla temizleniyor. Ayağımızla toprağa bağlanmışız ve ondaki gıdalarla besleniyoruz. Günümüz güneşle aydınlanıyor, gecemiz onun gitmesiyle karanlığa gömülüyor ve biz bu rahat ortamda istirahata çekiliyoruz.

Kâinatın ortasında gibiyiz. Çevrenin merkeze bakması gibi, bu âlemde her şey bize bakıyor.

Üstad Hazretleri, insanı bir halının merkezî nakşına benzetiyor. O nakış, halıdan uzanan iplerle dokunduğu gibi, biz de bu âlemdeki elementlerle dokunmuşuz.

(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Zerre.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.864
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...