"Zât-ı Zülcelâl olan Sahib-i Arş-ı Âzamın, mânevî bir merkez-i âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmünde olan küre-i arzdaki mahlûkatın tedbirine medar dört arş-ı İlâhîsi var." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Zât-ı Zülcelâl olan Sahib-i Arş-ı Âzamın, mânevî bir merkez-i âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmünde olan küre-i arzdaki mahlûkatın tedbirine medar dört arş-ı İlâhîsi var:
Biri, hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i Hafîzin ve Muhyînin mazharıdır.
İkinci arş, fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur.
Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsur-u nurdur.
Dördüncüsü, emir ve irâdenin arşıdır ki, unsur-u havadır."(1)
Kalb, “ekser envaın bir çeşit muhtasar fihristesi ve bir küçük numune haritası ve şecere-i kâinatın bir mânevî çekirdeği ve ekser esmâ-i İlâhiyenin incecik bir aynası…”(2)
Allah, nasıl bir incir çekirdeğinin içine incir ağacının bütün planın yerleştirmiş ise; aynı şekilde bütün kâinatın ve âlemlerin sırlarını ve numunelerini de çekirdek hükmünde olan insanın mahiyetine koymuştur. Bu nokta-i nazardan bakılırsa, insan hakikaten büyük âlem olan kâinatın “misal-i musağğarı” yani küçük numunesi, özü ve özetidir. İnsanı büyütseniz kâinat olur, kâinatı küçültseniz insan olur.
İnsan; “Kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesidir.” Kâinatta insan meyvesi vermek için tanzim edilmiştir. Kâinat ağacının çekirdeği de insandır. Ağaçlardaki kanun, bir tek ağaç olan kâinat için de geçerlidir. Her meyvenin çekirdeğinde ağacın bütün özellikleri plan olarak mevcuttur. Öyle de insan kâinatın çekirdeği ve meyvesi olması hasebiyle, kâinatta olan her şeyin numunesi insanda vardır. Âlem-i ekber olan kâinatın özü ve özeti, onun küçük bir misali olan insanda dercedilmiştir. Allah, insanı kâinatın küçültülmüş bir modeli suretinde yaratmıştır, aynı şekilde insanın kalbini de insanın küçük bir modeli ve numunesi şeklinde yaratmıştır. Diğer bir tabirle Allah, kâinatı insanda, insanı da kalpte dercetmiştir. Bu sebeple kalp, ancak Allah ile tatmin olabilir. Hadis-i kudside, Allah kalbin genişliğini tasvir ve teşbih için şöyle buyuruyor:
“Ben yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım.”(3)
Bu kudsi hadiste de ifade edildiği gibi, kalbin mahiyetindeki meyil ve kabiliyetlerin her birisi bir âleme açılan bir pencere gibidir. Dolayısı ile insanın kalbi kendi hususi âleminin merkezi hükmünde oluyor. Kalp iman ile nurlanır, küfür ile karanlık olur.
"Dünyanın kâinatın merkezi ve kıblesi olması" da hem insana beşiklik yapması hem de İlâhî isimlere parlak bir ayna olan toprak, hava, su ve nurun dünyada olmasıdır. İlâhî isimler en zahir ve en parlak olarak dünya üzerinde tecelli ediyor, dolayısı ile dünya da kâinatın merkezi ve kıblesi hükmünde oluyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a, Yirminci Nükte.
(2) bk. Şualar, İkinci Şua, İkinci Makam.
(3) bk. El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ 2:165; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn, 3:14.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü