"Cenâb-ı Hak şecere-i hilkati o çekirdekten inbat etmiştir. O çekirdek de ancak ve ancak bütün ehl-i kemalin ve belki nev-i beşerin nısfının ittifakıyla..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ve keza insan, hilkat semeresi olduğundan anlaşılır ki insanlardan bir çekirdek var ki Cenab-ı Hak, şecere-i hilkati o çekirdekten inbat etmiştir. O çekirdek de ancak ve ancak bütün ehl-i kemalin ve belki nev-i beşerin nısfının ittifakıyla efdalü’l-halk, seyyidü’l-enam Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır."(1)

Şu muhteşem kâinat ağacından insanın bedenini süzüp çıkaran ve o bedene en uygun bir ruhu da lütfuyla yaratıp onda misafir eden Cenâb-ı Hak, bir şecere-i nuraniye olan İslam dinini de bir çekirdekten çıkarmıştır.

İşte o nuranî çekirdek nur-u Muhammedî, meyvesi ise ruh-u Muhammedî'dir. Onun cismi de ruhuna münasip olarak en güzel ve en mükemmel bir şekilde yaratılmıştır.

Hadis-i Şerifte, “Allah’ın yarattığı ilk mahlûk benim nurumdur” buyuruluyor. Bu nurun mahiyetini bilemiyoruz. Ancak, Üstad Hazretleri Nur-u Muhammedînin şu kâinat kitabının mürekkebi olduğunu beyan ediyor. Buna göre, bütün varlık âlemi o nurdan yaratılmıştır. Güneş de o mürekkepten yazılmış, yıldızlar da; melekler de o mürekkepten yazılmış, cinler de, insanlar da, hayvanlar da. Keza, Arş da o mürekkepten yazılmış, Kürsî de, Levh-i Mahfuz da.

Bütün bu sayılanlar Allah’ın isimlerinin farklı aynaları olduğuna göre, nur-u Muhammedî’de bütün esmâ tecellilerinin bulunması gerekiyor. Yâni bütün bu yazılanlar, o nurda mevcut olan bir tecellinin başka aynalara da aksetmesi gibidir.

Yine Üstadımız buyururlar ki; “Binler muhtelif âlemleri içine alan kâinatın aslî çekirdeği ve menşei kuru bir madde olamaz.”

Meleklerden insanlara kadar bütün varlıkların hayatları o nurdan yazıldığına göre, o nurun da hayattar olması gerekiyor. O nurun kendine has bir şahsiyeti ve o şahsiyete mahsus manevî bir sureti de olacaktır. O halde, Cebrail’i Azrail’den ayıran farklı bir sûret olduğu gibi, bir dağı bir denizden ayıran yine ayrı bir sûret de vardır. İşte bütün bu sûretler âlemi, Nur-u Muhammedî’de tecelli eden Musavvir isminin farklı yansımaları gibidir. Misalleri çoğaltabiliriz.

Peygamber Efendimizin (asm.) abdiyet (kulluk) ve risalet (peygamberlik) olmak üzere iki ciheti vardır. Risalet vazifesi abdiyet üzerine bina edilmiştir ve risaletin en mükemmel meyvesi de Peygamber Efendimiz (asm)'dir. Onun ruhuna mal olan bütün güzellikler, bütün kemaller risaletten gelmektedir.

Risalet vazifesinin ikinci meyveleri sahabelerdir. En aşağı mertebede olanına en büyük velinin yetişemediği yüz yirmi dört bin kadar sahabe hep İslamiyet şeceresinin meyveleridir ve hepsine gelen bütün feyizler Resul-i Kibriya Efendimiz (asm) vasıtasıyla gelmektedir.

Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlâhî bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi’ edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salâvat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icâbettir.” (Mesnevî-i Nuriye)

Sonra, sırayla tabiin, tebe-i tabiin; her asrın müceddidi, kutbu; binlerce âlim, müfessir; her âlimin nice talebeleri, her mürşidin nice müritleri…

O ağacın en muhteşem bir dalı da Üstadımız Beduüzzaman Hazretleri. Bütün Nur talebeleri o daldan beslenen meyveler gibi.

Bütün bu nuranî meyveleri birden nazara aldığımızda çok iyi anlarız ki, Peygamberimizin manevî kemalini idrak etmemiz mümkün değildir.

Sahabelerden kıyamete kadar gelecek bütün mü’minlerin, evliyanın, asfiyanın işledikleri sevabların bir misli O’nun sevab hanesine yazılıyor.

O’nun sevab cihetinde ulaştığı o yüksek makama hayaller erişemediği gibi, o sevapların ulaştığı mukaddes ruhunu da kemaliyle anlamamız mümkün değildir.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zerre.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.677
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...