"Din terbiyesi olmasa, Müslümanlarda istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlakadan başka çare olamaz." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bir Müslüman, dinin ulvi hakikatleri ile terbiye edilmez ise, iyi bir vatandaş, iyi bir komşu, iyi bir memur, iyi bir insan yapmak imkânsız hale gelir. Zira Allah’a ve ahirete inanmayan ve dinden çıkan bir insan, hiçbir kanun tanımaz ve tam bir anarşist olur. Fıtratı kokuştuğu için, bunu zaptu rapt altına almak için mutlak istibdat ve baskı uygulamak gerekir. Bir nevi, her an başında jandarma ve polis beklemesi lazım ki, asayişi ve nizamı bozmasın.
Dinsiz ve anarşist insanları idare etmenin iki yolu vardır; ya hepsinin başına polis dikeceksin ya da onun yaptığı her ahlaksız işe göz yumacaksın.
Ama imanlı ve din terbiyesi ile yetişmiş insanların sevk ve idaresi kolaydır. Allah’a ve ahirete iman eden, yaptığı her amelden hesaba çekileceğini bilen bir insan, ahlaksız ve adi işlere kolay kolay bulaşmaz, bulaşsa bile çabuk intibaha gelir. Bu yüzden, bir milyon mümini idare etmek, on dinsizi idare etmekten daha kolaydır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Ecnebî dinsizleri gibi de olamaz. Çünkü onlar Peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah'ı tanıyabilirler. Allah'ı bilmeseler de, kemâlâta medar olacak bazı güzel hasletler bulunabilir.
Fakat bir Müslüman, hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün kemâlâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan, daha hiçbir peygamberi (a.s.) tanımaz ve Allah'ı da tanımaz ve ruhunda kemâlâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünkü, peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve daveti umum nev-i beşere baktığı için ve mucizatça ve dince umuma faik ve bütün nev-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip on dört asırda parlak bir surette ispat eden ve nev-i beşerin medar-ı iftiharı bir zatın terbiye-i esasiyelerini ve usul-ü dinini terk eden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemal bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur. On Üçüncü Söz
Burada asıl mukayese edilen husus mürtet ile dinsiz Avrupalının arasındaki farktır. Mürtet bütün mükemmel şeyleri en mükemmel olarak, en mükemmel peygamberin terbiyesinde tanıdığı bildiği için artık irtidat ile bu mükemmel terbiyeden çıksa ondan daha iyisini ve mükemmelini bulamayacağı için insanlıktan da çıkar. Artık insani ve kemala medar bir dayanak kendi ruhunda bulamaz muzır bir haşarat derecesine düşer.
Ama dinsiz Avrupalı bozuk ve tahrif edilmiş bir dini terk ettiği için ondan daha iyisi olan İslam’ ı bulabilir. Bulmasa da fıtratı mürtedin ki gibi kokuşmadığı için insanlığı bozulmadığı için insanlığın faydasına olan işlerde kendini istihdam edebilir. Nitekim bir çok faydalı ve sosyal içerikli kurum ve kuruluşlar bu Avrupalı dinsizler tarafından tesis edilmiştir.
Bunun en güzel ve somut örneği Türk solu ile Avrupa solunun arasındaki farktır. Türk solu kalite ve kemalat bakımından Avrupa solunun fersah fersah altındadır. Avrupalı bir solcu demokrat ve insan haklarına saygılıdır hatta sosyal adaletin temini için çırpınır. Ama Türk solu fesat yuvası gibi sürekli arıza çıkarır. Sürekli baskıcı ve insan haklarını yok sayan bir tavır içindedir. İslam’a girdikten sonra çıkanlarda bir kemal bir güzel haslet kalmıyor, zararlı bir haşereye dönüşüyor tezini doğrular bir tablo ortaya koyuyor Türk solu. Bu da Üstad Hazretlerinin yukarda ifade ettiği hakikatin somut bir delilidir.