"Ecel birdir, değişmez." Beyin kanserinden vefat eden biri için; "Hasta olmasaydı yine ölecekti" denilebilir mi?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ecel tektir, değişmez hükmü umumi bir hükümdür, kaderin bilinmesi manasına gelmez. Kadere, yani Allah’ın takdirine ancak hâdiseler vuku bulduktan sonra vakıf olabiliriz. Diğer iki batıl mezhep ise kader vuku bulmadan, yani Allah’ın takdiri gerçekleşmeden fikir yürütüyorlar ve yanlışa düşüyorlar.

Cebriye Mezhebi hâdise vuku bulmadan önce, “sebep olsa da olmasa da yinede ölecekti” diyerek, insanın iradesini inkâr ediyor. Mutezile Mezhebi ise; “sebep olmasa netice de olmaz” diyerek, kaderi inkâr ediyor. Ehlisünnet ise “vakadan önce fikir yürütmek doğru olmaz, bizce ölüp ölmeyeceği meçhuldür” diyerek ne kaderi ne de iradeyi inkâr ediyor.

Üstad Hazretleri, olmuş ve bitmiş bir hâdise üzerine ve mahkûma teselli vermek için şöyle der:

"Evet, hakikat ve maslahat sulhtur. Çünkü ecel birdir, değişmez. O maktul, herhalde ecel geldiğinden, daha dünyada kalmayacaktı."(1)

Üstad Hazretleri, geçmişe Cebriye nazarı ile bakmanın bir mahzuru olmadığını, aynı şekilde istikbale de Mutezile gibi bakılabileceğini ifade ediyor.

Yani geçmişte yaşadığımız bazı hata ve yanlışların yükünü kadere atmakta bir mahzur olmadığı gibi, gelecekte de sebeplere sarılmanın bir zarar yoktur. Bu insana ruhen hafiflik verir ve rahatlatır.

“Manen terakki etmeyen avam içinde kaderin cây-ı istimali var. Fakat o da maziyat ve mesaibdedir ki, ye’sin ve hüznün ilâcıdır. Yoksa maasi ve istikbaliyatta değildir ki, sefahete ve atalete sebeb olsun.”(26. Söz)

Diğer bir hikmeti; kader, insanı hâdiselerin altında ezilmekten kurtaran bir tevekkül gemisi gibidir; insan bütün manevî sıkıntılarını ve ağırlıklarını bu gemi üstüne bırakıp rahatlar.

Manen terakki eden evliya, asfiya ve kâmil müminler, lütufla kahır arasında fark görmezler; Allah’ın her türlü takdirine karşı tam bir teslimiyet ve rıza içindedirler. Bu hususi bir durumdur. Bediüzzaman Hazretleri, geniş halk kitlelerine, mazide vuku bulan hâdiselerde kaderi hatırlamalarını tavsiye eder ve bunun faydasını da ümitsizliğe düşmemek ve gereksiz yere üzülmemek şeklinde belirler.

Mazide kaçırdığı fırsatlar için bir ömür boyu üzülüp dövünmenin insana hiçbir faydası yoktur, ama zararı kesindir. Böyle bir insan, maziyi kadere havale etmeli, “Bunda da bir hayır vardır” diyerek hayatını çileden, azaptan kurtarmalıdır.

İstikbâle gelince, insan, kaderinin ne olduğunu bilmediğine göre, cüz’i iradesini kullanmak mecburiyetindedir. Üzerine düşen vazifeyi yaptıktan sonra, tevekkül yoluna girebilir. Yoksa “kaderimde ne varsa o olur” deyip tembelce oturamaz.

Üstad Hazretleri burada bir mahkûmu teselli etmek ya da arada ki husumeti gidermek için, hakikate mutabık olarak bu sözleri sarf ediyor. Yoksa meçhul olan kader üzerinde bir yorum yapmıyor. Bu nazarla bakarsak, ölmüş amcanıza öyle söylenmesinde bir mahzur yoktur. Ancak vefat etmeden, yani hâdise vuku bulmadan söylemek doğru değildir.

(1) bk. Şualar, On Dördüncü Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.073
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yucel_21
biz olmuş bitmiş olaylara kader nazarıyla bakarız bu bizim için dayanak noktası olur.kaderimizde varmış deyip rahatlarız.olmamış daha gerçekleşmiş şeylerede teklif nazarıyla bakıp vazifemizin terkine çalışmayız.mesela birisi hastalanmış gelecek bizim için meçhul olduğundan o hastayı hastaneye gütürmek tedavi etmek bizim vazifemizdir çünkü yaşayıp yaşayamıcağı bizce meçhuldur yapabilecek işlerimizi yapmamız fazdır.vazifemizi yaptıktan sonra allah c.c o hastayı aramızdan alırsa buna kader deyip kemali rıza ile teslim oluruz..yapabilecek şeyler varken o vazifeleri terk edip tevekkül etmek tembellitir tevekkül deyildir.vazife yapıldığı halde netice istediğimiz gibi olmuyorsa bu allahın takdiridir demek lazımdır deyeip rıza güstermek lazımdır.ALLAH amcana rahmet eylesin sizlerede sabrı cemil versin
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
hudabin71033
Cebir ve İtizalde birer dane-i hakikat bulunur Ey talib-i hakikat! Maziye, hem musibet; müstakbel ve mâsiyet ayrı görür şeriat. Maziye, mesâibe nazar olur kadere. Söz olur Ceberîye. Müstakbel ve maâsi, nazar olur teklife. Söz olur İtizâle. İtizal ile Cebir şurada barışırlar. Şu bâtıl mezheplerde birer dane-i hakikat mevcut, münderiçtir; mahsus mahalli vardır. Bâtıl olan, tâmimdir.(Lemaat)
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...