"İman ve İslâmiyetin nihayet merâtibinde; kader, nefsi gururdan; ve cüz-ü ihtiyarî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i imaniyeye girmişler." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bu cümlede iki ayrı hakikat birlikte sunuluyor: Birisi, “Kader, nefsi gururdan kurtarır.” Diğeri, “İnsan cüz’i irade ile mesuliyeti üzerine alır ve günahlarının cezasını çekmeyi hak eder.”

Dünya işlerindeki başarılarımız gibi ibadetlerimiz de birer ilahi lütuftur. Bunlarda da bizim hissemiz çok azdır.

Mesela, namazı Allah emretmiş, nasıl kılınacağını Allah Resulü (asm) öğretmiştir. Dünyayı döndürmekle namaz vakitlerimizi getiren o olduğu gibi, namazda okuduğumuz ayetleri de o inzal buyurmuştur. İnsana, sadece “namaz kılmaya yahut kılmamaya karar vermek” kalır.

O halde insan, yaptığı ibadetle, hayır ve hasenatla övünemez, ancak bu şerefe mazhar olduğu için Rabb’ine şükreder.

Kaderin gururu kırması, sadece bir hikmetidir; yoksa sadece bu hikmetten ibarettir, denilmiyor. Mesela; avam insanlar geçmişteki başına gelen üzücü hadiseleri kadere vererek, ruhen rahatlayabilirler, Üstad Hazretleri buna cevaz veriyor ve bu manaya şu ibareler ile işaret ediyor:

“Manen terakki etmeyen avam içinde kaderin cây-ı istimali var. Fakat o da maziyat ve mesaibdedir ki, yesin ve hüznün ilacıdır. Yoksa maasi ve istikbaliyatta değildir ki, sefahete ve atalete sebeb olsun.”

Diğer bir hikmeti; kader, insanı hâdiselerin altında ezilmekten kurtaran bir tevekkül gemisi gibidir; insan bütün manevî sıkıntılarını ve ağırlıklarını bu gemi üstüne bırakıp rahatlar.

Manen terakki eden evliya, asfiya ve kâmil müminler, lütufla kahır arasında fark görmezler; Allah’ın her türlü takdirine karşı tam bir teslimiyet ve rıza içindedirler. Bu hususi bir durumdur. Bediüzzaman Hazretleri, geniş halk kitlelerine, mazide vuku bulan hâdiselerde kaderi hatırlamalarını tavsiye eder ve bunun faydasını da ümitsizliğe düşmemek ve gereksiz yere üzülmemek şeklinde belirler.

Mazide kaçırdığı fırsatlar için bir ömür boyu üzülüp dövünmenin insana hiçbir faydası yoktur, ama zararı kesindir. Böyle bir insan, maziyi kadere havale etmeli, “Bunda da bir hayır vardır.” diyerek hayatını çileden, azaptan kurtarmalıdır.

İstikbale gelince, insan, kaderinin ne olduğunu bilmediğine göre, cüz’i iradesini kullanmak mecburiyetindedir. Üzerine düşen vazifeyi yaptıktan sonra, tevekkül yoluna girebilir. Yoksa “Kaderimde ne varsa o olur.” deyip tembelce oturamaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 11.324
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ali_ulvi123
Kaderin mesâil-i imaniyeye girmesindeki dini esasın "cibril hadisi" olduğunu biliyoruz. Ancak yakın zamanda "cibril hadisinin özellikle emevi döneminde siyaseten itaati sağlamak maksadıyla uydurulduğu, temel hadis kitaplarında da birbirinden farklı olduğu" iddiası gündeme geldi. ve bununl ilgili birde "kader" ile ilgili bir kitap yayımlandı. İsim zikretmiyeceğim ilgililerince malumdur. CİBRİL HADİSİNİN SIHHATİNE DAİR AÇIKLAMA YAPARMISINIZ. TEŞEKKÜRLER.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Evvela kaderi sadece bir hadise indirgeyip sonra güya o hadisin senedini çürütmek ile kaderi ıskat ettiğini düşünen ahmaklar Kur’an da açık kapalı onlarca ayetin esasına ve ruhuna ihanet etmiş olurlar. Biz kaderin varlığını ispat  konusunda sadece ayetlerle yetinmeyi yeterli görüyoruz. Kader ile ilgili bir çok sahih hadiste mevcuttur. Cibril hadisi en güvenilir hadis imamları olan İmam Buhari ve Müslimde geçmektedir ve biz onu kaynağı ile birlikte cevabın en son kısmında beyan edeceğiz.

Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Hiç şüphesiz, Biz her şeyi kader ile yarattık. (Kamer Suresi,49)

Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır. (Kamer Suresi, 52)

Küçük büyük herşey satır satır (yazılı)dır. (Kamer Suresi, 53)

De ki: "Allah'ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler. (Yunus Suresi, 49)

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

"Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa." (Taha Suresi, 40)

Allah'ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi, 145)

Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Alah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 154)

Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O'dur. Adı konulmuş ecel, O'nun Katındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz. (En'am Suresi, 2)

Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler.) (A'raf Suresi, 34)

Biz kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmadık. (Hicr Suresi, 4)

Hiç bir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler. (Hicr Suresi, 5)

Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın. (Neml Suresi, 75)

Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. (Hadid Suresi, 22)

Eğer Rabbinden geçmiş bir söz ve adı konulmuş (belirlenmiş) bir süre (ecel) olmasaydı muhakkak (yıkım azabı) kaçınılmaz olurdu. (Taha Suresi, 129)

İnsanlar, tek bir ümmetten başka değildi; sonra anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbinden geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda mutlaka aralarında hüküm verilmiş olurdu. (Yunus Suresi, 19)

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiç bir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)

Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O'ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O'nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yunus Suresi, 107)

"Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz." (Hud Suresi, 34)

Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tesbit edilmiş eceli ne öne alabilir, ne erteleyebilir. (Mü'minun Suresi, 43)

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, yücedir. (Kasas Suresi, 68)

... Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. (Ahzap Suresi, 38)

Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

İnkâr edenler dediler ki: "Kıyamet-saati bize gelmez." De ki: "Hayır gaybı bilen Rabbime andolsun o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da daha büyük olanı da istisnasız mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Sebe Suresi, 3)

Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herşeyi bilendir. (Tegabün Suresi, 11)

Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (En'am Suresi, 59)

İnsana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa kapılır.(İsra Suresi, 83)

İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur. (Fussilet Suresi, 49)

Gerçekten, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı. (Mearic Suresi, 19)

Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. (Mearic Suresi, 20)

İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır.(Nur Suresi, 11)

İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir. (İsra Suresi, 11)

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)

Cebrail aleyhisselâm, Hz. Peygamber'in de aralarında bulunduğu bir sahabe' topluluğuna insan suretinde gelmiş, iman, İslâm, ihsan ve kıyamet alâmetleri gibi bazı soruları Allah Rasûlüne sorarak cevaplarını almıştır. İşte Cebrail (a.s.)'in bizzat soru sorarak ve cevaplarını tasdik ederek telkin ettiği bu hadise "Cibril hadîsi" adı verilmiştir. 

Abdullah b. Ömer'in, babası Hz. Ömer'den naklettiği bu hadis şöyledir: 

"Bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (s.a.s.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve: 

"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir" buyurdu. O zat: "Doğru söyledin" dedi. Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu." 

"Bana imandan haber ver" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): Âllah a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır" buyurdu. O zât yine: 

"Doğru söyledin" dedi. Bu sefer: 

"Bana ihsandan haber ver" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): 

" Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da, o seni muhakkak görür" buyurdu. O zat: 

"Bana kıyametten haber ver" dedi. Rasûlullah (s.a.s.) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir" buyurdular. 

"O halde bana alâmetlerinden haber ver" dedi. Peygamber (s.a.s.): 

"Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir" buyurdu. Babam dedi ki: 

Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Rasûlü bana: "Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?"dedi. "Allah ve Rasûlü bilir" dedim. 

"O Cibrîl'di. Size dininizi öğretmeye gelmişti" buyurdular.

 (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1). 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
26. sözü nasıl çalişmalı.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
aslında KADER cüz-i irade çalışmayı teşvik ediyor geçmişın hüzünlerini gideriyor. cüz-i irademiz olduğu için gelecekten sorumluyuz ve çalışmalıyız. geçmişteki hüzünler ise kader fakat cüz-i iradeyle ders çıkarmalıyız yinede böyle anladım.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ziyaretçi (doğrulanmadı)
hâlî ve vicdanî bir iman ile ilmî ve nazarî iman ın cüzleri nelerdir. kader hâlî ve vicdanî bir iman cüzüdür deniyor örneğin.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Yirmi Altıncı Söz üzerine yazılmış makale ve kitaplar çok onları inceleyerek işe başlayabiliriz. Kader ile ilgili sitemizde çok miktarda kaynak mevcut incelenebilir. Bilgi almak için tıklayınız.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...