"Kaf'ın vücuduna cezmederim; fakat keyfiyeti ise, havale ederim." cümlesini açar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki.” (Kaf, 50/1)

Bu ayetteki “kaf” kelimesini muhakkikîn-i sofiye "beş yüz sene genişliğinde bir yer ve dağ" olarak tefsir etmişler ve bu yerleri ve dağı da gördüklerini eserlerinde ifade etmişler.

Halbuki bugünkü coğrafya ilmi açısından, bu fikir ve iddia pek mümkün görünmüyor. Üstad Hazretleri "muhakkikîn-i sofiyenin gördüklerinin hak olduğunu yalnız tabir ve tefsirlerinde yanıldıklarını" söyleyerek, ne evliyaların müşahedelerini inkar ediyor ne de coğrafya ilmini incitiyor.

Üstad bu iki zıt fikri telif etmek için birçok yorumlar getiriyor. Bunlardan bir tanesi şu şekildedir:

Semanın ufkunun genişliği ve dağ ile bitişik görünmesidir. Yani semaya bakıldığı zaman ne tarafa baksak geniş ve dağlar ile bitişik hayali büyük bir sahra gibidir. Dünyanın yuvarlak olması ile sanki bu sahra ve ufkun ucu bucağı hiç bitmeyecek bir mekan gibi durması Kaf dağını hatırlatıyor. Yani dünyanın dağlarının ve ufuklarının birleştiği noktalara dönerek baksak her taraf sanki sonsuza kadar uzayıp gidiyormuş hissine kapılırız.

Kaf harfinin ille de evliyaların yorumladıkları gibi olması gerekmiyor. Zira Kaf harf-i kesik bir harf olup manası müteşabihtir. Yani Allah muhkem ve aşikar bir şekilde Kaf şu manaya gelir dememiştir. Öyle ise bu gibi ayetlerde mana kati değil yoruma açıktır. Kaf harfi pekala bir harfin farklı bir mülahaza ile telaffuzu da olabilir. "Kaf, Sad gibi olsun. Dünyanın şarkında değil, belki ağzın garbındadır." sözü de bu manaya işaret etmek içindir. Yani Kaf harfinin mahrecine işaret ediliyor.

"Meşhur olan âlem-i misal, onların cevelângâhıdır. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesetlerini çıkarıp seyr-i ruhaniyle o ma'razgâh-ı acaibe temaşa ediyorlar. 'Kaf' ise, o âlemde onların târif ettikleri gibi mütemessildir. Bir parça aynada, semavat ve nücum temessül ettikleri gibi, bu âlem-i şehadette velev küçük şeyler de olsa, çekirdek gibi, âlem-i misalde tecessüm-ü maânînin tesiriyle bir büyük ağaç oluyor. Bu iki âlemin ahkâmları birbirine karıştırılmaz. Muhyiddin-i Arabî'nin mağz-ı kelâmına muttali olan, bunu tasdik eder."

"Amma avâmın yahut avam gibi adamların mabeynlerinde müştehir olan keyfiyeti ki: Kaf yere muhittir ve müteaddiddir; her ikisinin ortasında beş yüz senedir ve zirvesi semanın ketfine mümasdır, ilâ âhiri hayalâtihim... Bunu, ne kıymette olduğunu bilmek istersen, git Üçüncü Mukaddemeden fenerini yak; sonra gel, bu zulümata gir. Belki âb-ı hayat olan belâgatini göreceksin."(1)

Alem-i Misal: Maddi alemle ruhlar alemi arasında bir köprü ve berzah alemidir. Bu alem hem maddi alemden hem de ruhlar aleminden vasıflar almıştır. Maddi aleme göre misal alemi daha latif ve hafif bir alemdir. Misal alemi hayale yakın bir alemdir.

Uyku halinde insanın maddi alemle ilişkisi ve münasebeti kesildiği için, sair latife ve duygular gaybi alemler ile irtibata geçiyor ve oralarda geziniyor. Kalbin ve duyguların terakki ve keskinliğine göre bazen levh-i mahfuzun cilveleri bazen de kader mektuplarının numuneleri ile karşılaşıyor.

İşte rüyanın hakikati bundan ibarettir. Rüyada görülen bu cilveler ve numuneler misal aleminin abartılı şekil ve şemaillerine bürünüyor. İşte bu yüzden görülen rüyalar tabir istiyor.

Zira hakikat aleminden basit bir şey misal aleminde çok büyük ve karmaşık bir hâl alabiliyor. Bu yüzden bu karmaşıklık ve abartılı haller tabir ile hakikate uyarlanması gerekiyor.

Maddi alemden bir çakıl taşı, misal aleminde büyük bir dağ gibi yansıyor. Yine maddi alemden bir damla su misal aleminde deniz gibi tezahür ediyor. İşte bazı mühim evliyalar bu alemi ruhen seyrederken, orada gördüklerini bu alem de görmüş gibi tasvir ve tabir ettikleri için bir takım yanlış anlamalara ve itirazlara kapı açmışlar. Kaf dağı da bu evliyaların misal aleminde gördükleri büyük ve geniş bir dağdır ki bu dağın dünya yüzüne yerleşmesi mümkün değildir. Bu sebeple coğrafya uzmanları bu gibi evliyaların gördüm dediği Kaf dağını kabul etmiyorlar.

Bir tarafta bilim diğer tarafta makbul veliler olunca, Üstad Hazretleri bu durumu tevil ve tabir ederek aradaki anlaşmazlığı ve uyuşmazlığı ortadan kaldırıyor. O evliyaların gördüğü haktır, lakin dünyaya tatbik etmeleri hatalıdır diyerek orta yolu buluyor.

Mesela, Himalaya dağlarının misal aleminde Kaf dağı şeklinde tezahür ve tecelli etmesi mukadderdir. Nasıl buradaki çakıl taşı orada dağ olarak yansıyor ise, Himalaya dağlarının da misal aleminde çok azametli ve büyük bir dağ silsilesi ve mekanı olarak yansıması normal bir durumdur.

"Eğer bizim bu meselede olan itikadımızı anlamak istersen, bil ki, ben 'Kaf'ın vücuduna cezmederim; fakat keyfiyeti ise, havale ederim.”(2)

Son olarak Üstadımız bu cümle ile şunu ifade ediyor:

"Kaf dağının varlığından şüphe etmem, ama keyfiyeti konusunda da temkinli olur, coğrafya ilmini de karşıma almak istemem." diyor.

Dipnotlar:

(1) bk. Muhakemat, Birinci Makale, Üçüncü Mesele.
(2) bk. age.

İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (18. Bölüm).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...