Kâinat daire-i ilimden daire-i kudrete geçerken, Cenab-ı Hak her an bir kâinatı yeniden yaratıyor gibi bir mâna anlaşılıyor, doğru mu? Bundan hâsıl olan "zaman" mefhumuna ruhlar da dâhil midir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Üstad Hazretleri şöyle buyuruyor:

“Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A’zam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar-bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur.” (Sözler, Otuzuncu Söz)

Cenab-ı Hak, ilmindeki mânalardan bir kısmını zamanın sayfasında yazmakta, daha sonra ölüm kanunuyla bunları silip yenilerini göstermektedir.

Eşyanın Allah’ın ilmindeki halinde zaman söz konusu değildir; ezel-ebed beraberdir. Bunların vücuda gelmeleri belli bir tertip ve sıra iledir, böylece zaman ortaya çıkmaktadır.

Ezbere bildiğimiz bir şiirin başı ve sonu ilmimizde beraberce bulunur. Ama bunu söylemeye veya yazmaya başladığımızda belli bir sıra ortaya çıkar.

Bir insanın ömrü boyunca geçireceği devreler, nutfede mevcuttur; ama Kitab-ı Mübin dediğimiz bu âlemde daha geniş ve tafsilatlı görüntüler var. Ayrıca Levh-i Mahv ve İsbat dediğimiz levhada, şartların yerine gelip gelmediği de kontrol edilmektedir; yani bir adamın başına gelecek şeylerin tayin ve tespiti Levh-i Mahv ve İsbat'ta tahakkuk eder.

İlm-i İlâhî'nin değişmesi muhaldir. Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hâdiseler gibi, atâ kanununun tatbikatı da o ilmin şümûlündedir. Bu kader değişmez. Değişiklikler sabit ve derin olan Levh-i Mahfûz'un daire-i mümkinatta bir defteri ve yazar-bozar tahtası hükmündeki Levh-i Mahv ve isbat'ta olmaktadır. Önce takdir edilen nice cezalar, daha sonra tevbe vesilesiyle ve atâ kanunu ile afvedilmekte, Levh-i Mahv ve İsbat'tan silinmekte ve kaza edilmemektedir. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:

"Allah dilediği şeyi mahveder ve dilediğini isbat eder. Nezdinde kitabın aslı olan Levh-i Mahfuz vardır."(Ra'd Suresi, 13/39)

Üstad Hazretleri, zamanın hakikati, Levh-i Mahv ve İsbat'tır, diyor. Yani, zaman ve mekân denilen şey, eşyanın gayb âleminden, yani Allah’ın ezelî ilminden çıkıp, şehadet ve varlık âlemine girip, orada görünüp vazifesini bitirdikten sonra, zahirî cisimlerini bırakıp, tekrar Allah’ın ilmine gitmesinden ibarettir.

Bu tarifin içinde mekân da vardır. Zira mekân, zaman nehrinin içinde akıp giden bir su gibidir.

Mekân, kelime olarak yer, mesken, mahal mânalarına geliyor. Mekân; 'İnsanı ihata eden, emellerini sürdürmesine ve işlerini yapmasına müsait ' alabildiğine geniş ama sınırlı olan mahal ve yer demektir. Mekân, zamanın içindedir ve birbirlerini tamamlayan iki temel varlıktır. Diğer bütün mahlûklar bu iki temel içinde varlık kazanırlar.

Zaman ve mekân, Allah’ın kudreti ile ayakta duran ve sürekli olarak ve icraat yapılan mahaldir. Allah’tan başka her şey, ruh da dâhil, zaman ve mekânın içindedir.

Zaman, varlığın zahiri, mekân ise batınıdır. Bir karpuzun dışı yani kabuğu zaman ise, onun çekirdekleri mekândır, cisimlerdir denilebilir. Mekân sadece bu maddî âleme münhasır bir âlem değil, cennet ve cehennemi de içine alan geniş mefhumdur. Zamanın gittiği her yere o da gider.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.644
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Adem68474

Zaman mahluk mudur külliyattaki delilleriyle beraber izah edermisiniz 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Zaman ve mekan mahluktur. Risale-i Nurda zamanın hakikati levh-i mahv-ı ispat olarak tarif ediliyor. Levh eşyanın görünmesi yani sahneye çıkmak mahv kaybolması yani sehnenin bitmesi ispat yeniden görünmesi yani sahnenin tekrar çıkması olarak ifade ediliyor. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...