Kâinatın "en mühim neticesi, mayesi ve hikmet-i hilkati" olan hayatı, mezkûr üç noktadan nasıl anlarız?
Değerli Kardeşimiz;
Soruda geçen “netice”, “maye” ve “hikmet-i hilkat” kelimeleri üzerinde durmamız isteniyor...
Bir ağacın her şeyiyle meyveye göre terbiye ve tanzim edilmesi gibi, bu kâinat da hayatı meyve verecek bir mahiyette yaratılmıştır. Bütün kâinat her şeyiyle hayata hizmet etmektedir. “Hayat” denilince, öncelikle, en yüksek ve en mükemmel olan insan hayatı hatırlanır. Zira insan; mahlûkatın en şereflisi, “kâinat ağacının en son ve en cem'iyetli meyvesi”, yeryüzünün halifesi ve esma-i İlâhiyenin en geniş aynasıdır. Rahîm-i Zülkemâl, her şeyi ebedî saadete namzet olarak yarattığı insanın istifade edebileceği bir şekilde terbiye etmiş, bütün kâinatı ona hizmetkâr kılmış ve en harika nimetleri onun sofrasına koymuştur. Bu bakımdan insan, merkez ve mihrak noktadadır.
İnsandan önce yaratılan bitkiler ve hayvanlar da kâinatın bir neticesi ve meyvesi olmakla birlikte, Üstad'ın ifadesiyle; nebatat (bitkiler) bu kâinat ağacının yaprakları, hayvanat çiçekleri hükmündedirler. İnsan ise meyve durumundadır.
Melekler de hayat sahibi olmakla birlikte, doğrudan “ibda” yoluyla, yani yoktan, sebeplere bağlı olmaksızın yaratılmışlardır. Kâinat ve içindeki mahlûkat ise, “inşa” yoluyla ve sebeplerin vesilesiyle yaratılmışlardır. Dolayısıyla, bu sebeplerin istimal edildikleri varlıklar da inşa yoluyla, kademeli olarak yaratılırlar. Bunun bir misali bizim yaratılışımızda da görülmektir. Bedenimiz inşa yoluyla yaratılmıştır ve sebepler âlemiyle bağlantılıdır. Anne ve babamızdan, kâinata kadar uzanan bir sebepler zincirine bağlıdır. Annemiz o zincirin son halkasıdır.
“Maye” kelimesi, doğrudan insana bakar ve “Allah’ın ilk yarattığı mahlûk benim nurumdur” hadis-i şerifinde ifadesini bulur.
Mesnevî-i Nuriye'de “Nur-u Muhammedîden yaratılan bir madde-i aciniyeden semavat ve arzın infisal ettirildiği” ifade edilir.
Nur-u Muhammedî canlı, hayattar bir varlıktır. O mayeden açılarak yaratılan bu kâinat da, farklı mertebelerde de olsa, hayat sahibidirler.
"Binler muhtelif âlemleri tazammun eden kâinatın çekirdek-i aslîsi ve menşei, kuru bir madde olamaz." (1)
Üstadımız, “Bence küre hayvandır.”, “hayat sahibidir” buyurmakla, bu hakikati ifade eder.
Cansızlar âleminde hayatın alâmeti, atomların hareketleridir. Zira hareket hayattan haber verir.
Bitkiler yarı canlı, hayvanlar ise canlıdırlar. Hayatı bir ağaç olarak düşündüğümüzde, bu ağacın en mükemmel meyvesi, insandır.
“Hikmet-i hilkat” ifadesi ise, bu kâinatın hayat için yaratıldığını ifade eder. Kâinatın yaratılış gayesi hayattır. En mükemmel hayat ise, insan hayatıdır. O halde kâinat insan için, insan da iman ve ubudiyet için yaratılmıştır.
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim (bilinmeye muhabbet ettim) de mahlûkatı yarattım.” (2) hadis-i kutsîsinde ders verdiği gibi, Allah’ı bilecek varlıklar hayat sahibi olacaklardır. Buna göre kâinatın “yaratılış hikmeti” hayat oluyor.
Dipnotlar
(1) bk. Sözler, Otuz Birinci Söz, Üçüncü Esas.
(2) bk. Acluni, Keşfü'l-Hafa, II/132.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü