"Lezâiz çağırdıkça 'Sanki yedim' demeli. 'Sanki yedim' düstur eden, bir mescidi yemedi..." Böyle zamanda tereffühte izn-i şer’î bizi muhtar bırakmaz, bölümünü özetler misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Böyle zamanda tereffühte izn-i şer'î bizi muhtar bırakmaz"

"Lezâiz çağırdıkça 'Sanki yedim' demeli. 'Sanki yedim' düstur eden, bir mescidi yemedi."(HAŞİYE)

"Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyar izn-i şer'î kalmadı."

"Sevad-ı âzam, hem ekseriyet-i masumun maişeti basittir. Tagaddi besatetiyle onlara tabi olmak,"

"Bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefiye tagaddide tereffüh noktasında benzemek."

"HAŞİYE: İstanbul‘da 'Sanki Yedim' namında bir mescid var. 'Sanki yedim' diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş." (Sözler, Lemeât, Böyle zamanda tereffühte izn-i şer’î bizi muhtar bırakmaz)

İnsan dünya lezzetleri çağırdıkça "sanki yedim" demeli, tasarruf ederek hayırlı işlerde istihdam etmeyi düstur yapmalıdır. Nitekim bunu düstur edinen bir zat, tasarruf ederek İstanbul’da bir mescit inşa etmiştir. Meşru da olsa lezzetler gelip geçicidir, fanidir, ânidir. Lakin hayırlı işler, sadaka-i cariye hükmünde olduğundan ebedidir.

Zarurî ihtiyaçlarımızın dışında, zarurî olmayan çok şeylere ve yerlere para sarfediyoruz. Bazen meşru da olması anlık bir lezzet için, çok para sarfettiğimiz bir vakıadır. Halbuki "Sanki yedim." demelidir ki lüzumsuz harcamaları kısıp, tasarruf ederek "Sanki yedim." deyip, onun bedelini hayırlı bir işte kullanabiliriz.

İnsanların ekserisi sefalet içinde yaşarken, az bir kısmı teşkil eden zenginlerin lüks içinde yaşamaları ve aşırı derece israf etmeleri caiz değildir.

"Sevad-ı azam", insanların ekserisinin hayat seviyesi demektir. Yani insanların ekseriyetinin hayat seviyesi nasılsa, bizim de bu seviye içinde yaşamamız tavsiye ediliyor. İnsanların hayat seviyesi düşükken, yani fakirken, lükse kaçmak ve israfa girmek doğru ve caiz olmaz.

Sevad-ı azamın ölçüsünü ilgili cümlenin geçtiği paragrafın tümüne baktığımızda görmek mümkündür:

"Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i masumun maişeti basittir. Tegaddi besatetiyle onlara tabi olmak, bin kere müreccahtır, ekalliyet-i müsrife, ya bir kısım sefihe tegaddide tereffüh noktasında benzemek."

Bu ifadelerden; israftan, gösterişten uzak, sade bir hayat tarzı olduğunu anlıyoruz. On Dokuzuncu Lem'ada daha mufassal izahlar vardır. O risaleye de bakılabilir.

Ama insanların ekserisi maddi bakımdan iyi bir noktaya ulaşmış ise; yine israf etmemek şartıyla her türlü meşru lezzeti tatmakta bir mahsur yoktur.

İnsanın helalden kazanıp helale harcaması ve malî ibadetlerini yerine getirmesi, israf içerisinde lüks yaşamasına ve toplumun umumi hayat seviyesinin üzerine onları kıskandıracak bir duruma çıkmasına ruhsat vermez.

Netice olarak; insanların umumi hayat ve maişet seviyesine uymak gerekiyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Vbdestabe
Anladım Saolun... Üstad nasıl bu ibareleri buluyor anlamak güç
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...