"Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bazen olur ki, nefs-i emmare, ya levvâmeye veya mutmainneye inkılap eder, fakat silahlarını ve cihazatını asaba devreder. Asab ve damarlar ise, o vazifeyi ahir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çoktan öldüğü hâlde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmareden şekva etmişler. Kalpleri gayet selim ve münevver iken, emraz-ı kalbden vaveyla etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmare değil, belki asaba devredilen nefs-i emmârenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalîdir." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas)
Evham, vehim, vesvese ve kuruntular; kalbî bir hastalık değil zihni ve hayalî bir hastalıktır. Bu sebeple evhamdan dolayı kişi mesul değildir. Evhamı kalp onaylamaz, aksine hayale ve zihne gelmesinden rahatsız olur, üzülüp tasalanır.
Kalbin üzülüp tasalanması evhamın kalbe ait olmadığının bir delili ve ispatı niteliğindedir. Çünkü kalp onayladığı ve kabullendiği bir şeyden dolayı rahatsız olmaz ve üzülmez; aksine rahatlar ve savunur. Oysa evham kalbe ağır gelir, kalbi taciz eder ve kalbe huzursuzluk verir. Bu da o evhamın, kalbe ait olmadığının bir vesikasıdır.
Hayalimize istem dışı gelen vehim ve vesveselerden dolayı sorumlu değiliz. Bir günah da işlemiş olmuyoruz. Bu gibi vehimlerden kurtulmanın yolu, onun üstünde durmamak ve ona önem vermemektir. Vehim; üstünde durdukça yerleşen ve kökleşen, üstünde durulmadığında ise kendiliğinden kaybolan bir hayalî hastalıktır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü