"O kısma teslim olmak, bir nevi intihardır, İslâmiyetten pişman olmaktır, belki dinden insilâh etmektir... O Vekilin o farfaralı telâşı, zaafına ve tam korkusuna delâlet eder." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Kardeşlerim, madem bir kısmın mâhiyetleri bu tarzdır; onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır, İslâmiyetten pişman olmaktır, belki dinden insilâh etmektir. Çünkü o derece ilhadda taassup etmiş ki, bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu ile razı olmuyorlar. 'Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış.' derler. İşte bu vaziyete karşı inayet-i Rabbâniyeye dayanıp metanet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risale-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlerle galebe çalmasına dua etmekten başka çare yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risale-i Nur’dan çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle faide vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O Vekilin o farfaralı telâşı, zaafına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecavüze değil, belki tedâfüe mecburiyeti bildiriyor."(1)
İslam’ı yok etmeye azmetmiş azılı bir dinsizle Kur’an’a ve imana hizmet etmeyi vazife bilmiş birisi asla dost, müttefik ve arkadaş olamaz. Bu, fıtrata aykırı bir durumdur.
İslam düşmanı olan biri, İslam’ı reddedip inkâr etmediğin müddetçe seni asla kendine dost ve arkadaş olarak görmez. Samimi bir mü’min de İslam’ı reddedip inkâr etmeyeceğine göre, bu durumda azılı bir din düşmanı ile samimi bir mü’min arasında bir dostluk ve bir mutabakatın olması da asla ve kat’a mümkün değildir. “Çünkü o derece ilhadda taassub etmiş ki, bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu ile razı olmuyorlar. 'Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış' derler.”
Mü’minlerin kendi aralarında ayrılığa düşmesi, birbirine gücenip küsmesi, iman hizmetinde gevşeklik ve tembellik göstermesi, daima azılı din düşmanlarının işine yarayacak ve onların işlerini kolaylaştıracaktır. Mü’minler kendi aralarında âzami derecede gayretli, çalışkan, müsamahalı ve saygılı olmalılar ki, din düşmanlarının ekmeğine yağ sürmesinler. Üstadımız da; “Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risale-i Nur’dan çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle faide vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi” ifadesiyle bizi ikaz ediyor.
“O vekilin o farfaralı telâşı, zaafına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecavüze değil, belki tedâfüe mecburiyeti bildiriyor.” Bu cümlede de o devrin bazı idarecilerin, hükümetin içindeki bazı din düşmanlarının ahval ve tavırlarına işaret ediliyor. Herhangi bir isim zikredilmediği için, bizim de bir isim vermemiz doğru olmaz...
(1) bk. Şualar, On Üçüncü Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü