"Sair tabakat-ı vücut, onun vücuduna nisbeten gayet zayıf bir gölge hükmündedir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Sair vücud tabakaları birbirlerine göre, kuvvetli, sağlam, devamlı olsalar da Allah’ın varlığına nisbet edildiklerinde hepsi mümkin olmakta birleşirler. Mümkinlerin ise olup olmaması müsavi olup Allah’ın takdiriyle var olmuşlardır, yine onun iradesiyle ölümü tadacaklardır. Mümkin varlıklar vacibe nisbet edildiklerinde “zayıf bir gölge” gibi kalırlar.
Burada geçen gölge kelimesinin bizim bildiğimiz gölgeyle alakası yoktur. Nitekim Üstad Hazretleri Güneş'in aynadaki timsali için de bu kelimeyi kullanır. Aynada Güneş'in tecellisi ile husule gelen ışık, Güneş'in ışığıyla mukayese edildiğinde gölge gibi zayıf kalır. Mümkin vücudun vacib vücuda nisbeti de bunun gibidir.
Gölge kelimesi hakkında şöyle bir tarif getiriliyor: “Gölge, zattan haber verir, ama onun mahiyetinde değildir, onun sıfatlarını taşımaz.”
Bir insanın gölgesine insan denilmediği gibi, mümkinatın varlıklarına da hakiki manada “var” denilmez. Onların varlıkları zatlarından değildir, Üstad'ın ifadesiyle; “Onun icadiyledir.”
Mümkinatın varlığı Vacibü’l-Vücud'un varlığına nisbet edildiğinde gölge gibi zayıf kalsa da bütün bütün yok da değillerdir. Zira, mümkinat bir başka ifadeyle mahlukat Allah’ın isimlerinin tecellileridirler. Mümkinat elbette vardır, hepsi esma tecellileridir. Ancak varlıkları kendilerinden değil, Allah’ın icadıyladır. Bütün hayatlar Muhyi isminin tecellisi, suretleri Musavvir isminin tecellisidir. Bu tecellilerin yok kabul edilmeleri aklen mümkün değildir; vardırlar, ama varlıkları Allah’ın zatının ve sıfatlarının varlığıyla mukayese edilemeyecek kadar zayıftırlar.
"Yani 'Vücud-u Vâcib’e nisbeten başka şeylere vücud denilmemeli; onlar vücud ünvanına layık değillerdir.' diye hükmetmişler." (Mektubat, 20. Mektup, İkinci Makam)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü