"Şehadet perdesini gayb üstünde kaldırır." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İhtiyarlandıkça zaman, Kur’an da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar o hitab-ı Yezdanî.
Nur-u tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şehadet perdesini gayb üstünde kaldırır. Ulviyet-i hitabı dikkate davet eder, o nazar-ı insanı.
Ki o lisan-ı gaybdır; şehadet âlemiyle bizzat odur konuşur. Şu unsurdan bu çıkar hârika tazeliği bir ihata-i ummanî!
Te’nis-i ezhan için akl-ı beşere karşı İlahî tenezzülat. Tenzil’in üslubunda tenevvüü munisliğidir mahbub-u ins ü cânı." (Sözler, Lemeât, Îcaz ile beyan i’câz-ı Kur’ân.)
Yukarıdaki cümlelerin, Yirmi Beşinci Söz'ün başında yer alan: "Kur'an nedir ve tarifi nasıldır?" sualinin cevabında tafsilatlı bir şekilde izahı vardır. Oraya havale ederek, hülasa olarak şunu ifade edelim:
Gayb ikidir:
1. Mutlak gayb.
2. Nisbî gayb.
Nisbî gayb için, ilmî nkişafları misal olarak verebiliriz. Mesela, yüz sene önceki insanlar için, uçağın ne olduğu bilinmiyordu. Uçak onlar için "gayb" idi. Ancak şimdiki insanlar için gayb değil, şehâdet âleminde olan bilindik bir hakikattir. Kur'ân'ın nazarında ise, uçak hiçbir zaman gayb değildi. Zira Kur'an, zaten uçağa işaret etmişti. Zaman geçtikçe de bunun gibi daha nice teknik gelişmelerin, Kur'ân tarafından mâlum olduğu ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan, maddi gözümüze görünmediğinden, unutulan ve sebepler perdesi arkasında gayb olan "Yaratıcının" varlığı, o kadar bariz bir şekilde Kurân'da izah ediliyor ki, âdeta sebepler perdesini ortadan kaldırıp, Yaratıcının varlığını ve birliğini akıl ve kalp gözlerimize gösteriyor.
Keza, istikbale ait -Cennet, cehennem ve mahşerle alakalı gayb olan- meseleleri yine, kafaları karıştırmadan, gayet açık bir şekilde Kurân'da izah edilmesi, gaybî gibi görünen isitkbali de aydınlatmış oluyor.
Burada ifade edilen "şehadet perdesi" maddi ve cismani âlemler ve onlardaki sebep netice zinciridir. Ekser insanların aklı bu perdeye takılıp kalmış, onun arkasındaki İlahî isim ve sıfatları görememiştir.
Peygamberlerin ve kitapların gönderilme sebebi de insanlara bu perdelerin arkasındaki ilahi isim ve sıfatları okutmaktır.
Mesela, hasta olan biri, hekimin verdiği ilaçları kullanıyor ve şifa buluyor. Şifayı zahirî sebep olan hekimden ve ilaçtan biliyor, Şafi isminin tecellisini ve Şâfi-i Hakiki olan Cenab-ı Hakkı göremiyor.
"...İlaçlara hasiyetleri veren ve tesiri halk eden, ancak o Şafi-i Hakiki'dir." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Beşinci Nükte.)
İşte ilaç şifanın üstünde kesif bir perde oldu; ayet de o parlak ve keskin ifadeleri ile bu kesif perdeyi kaldırıp arkasındaki Şafi ismini gösteriyor.
Evet, kâinat ve şehadet âlemi ahiret ve manevi âlemlerin üstünde tenteneli bir perde gibidir. Elmanın kabuğu elmanın lübbüne nasıl bir perde ve zayıf bir örtü ise aynı şekilde zahirî ve madddi eşya da ulvi hakikatlerin üstünde bir kabuk ve bir örtü mesabesindedir. Asıl ve menba eşyanın içyüzü ve kâinatın arkasındaki gaybî âlemlerdir. Zahirî ve maddi âlemler ise bu âlemlerden beslenen birer ince zar ve kabuk hükmündedirler.
"Tenteneli perde", dikkat ile bakıldığında arkasını gösteren bir perdedir. Kâinat da ahiretin üzerinde duran şeffaf ve ince bir perde gibidir. Kâinata ve sebeplere imanın nuru ile ve biraz dikkatle bakılırsa, onun arkasında Allah’ın kudret elini, isim ve sıfatlarının tecellisi görülür.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü