"Tahavvüf ve tereddüt ve telâş ve mübalât gibi hile ve adem-i vüsuku ve itminansızlığı imâ eden umurlardan müberrâ iken..." Bu paragrafı devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
“Elhasıl: Tahavvüf ve tereddüt ve telâş ve mübalât gibi hile ve adem-i vüsuku ve itminansızlığı imâ eden umurlardan müberrâ iken, bilâ perva ve kuvvet-i itminanla en hatarlı makamlarda olan hareketi ve nihayette olan isabeti ve iki âlemde semere verecek olan zîhayat kaideleri; harekâtıyla tesis ettiğine binaen, her bir fiil ve her bir tavrının iki taraftan, yani bidayet ve nihayetten ciddiyeti ve sıdkı, nazar-ı ehl-i dikkate arz-ı didar ediyor. Bahusus mecmu-u harekâtının imtizacından ciddiyet ve hakkıyet şule-i cevvale gibi ve in’ikâsatından ve muvazenatından sıdk ve isabet, berk-i lâmi’ gibi tezahür ve tecellî ediyor.”(1)
Davası yalan ve hile üzerine kurulu bir insan, insanlar arasında ve topluma karşı sürekli bir korku ve tereddüt içinde olur; çünkü yalanı her an açığa çıkma riski ile karşı karşıyadır. Ucunda rezil ve kepaze olma gibi sosyal bir risk bulunuyor. Bundan dolayı yalancı ve hileci adamlar sağlam, kararlı, pervasız, kendinden emin bir tutum ve davranış sergileyemezler.
Davası doğruluk ve hakikat üzerine kurulu olan bir insan ise her daim cesur, istikrarlı, kararlı, kendinden emin ve müthiş bir özgüven içinde olur. Peygamber Efendimizin (asm) Mekke toplumu karşısında sergilediği bütün davranış ve tutumları gayet sağlam, kararlı, pervasız, kendinden emin bir şekildedir. Bunun nedeni de davasının doğruluk ve hakikat üzerine bina olmasıdır.
Üstelik bütün toplumun dikkat ve nazarı senin üzerine odaklanmış olduğu bir durumda yalan ve hileyi uzun süreli koruyup toplumu kandırmak hem insan fıtratı açısından hem de toplumun yoğun dikkati açısından pek mümkün değildir.
Özellikle bütün davranış ve tutumları mükemmel bir uyum ve ahenk içinde insanları kendine mest eder bir şekilde tezahür ediyor ise, artık bu insanın doğruluğu konusunda tereddüt etmenin bir anlamı kalmaz.
Peygamber Efendimiz (asm)'in çocukluk, gençlik ve nübüvvet dönemlerinde sergilediği ciddiyet, kararlılık, güvenirlilik ve sağlamlık ve Mekke toplumunun (dost düşman fark etmeksizin) buna şahitlik etmesi onun davranış ve tutumlarının hakka dayandığının bir ispatı bir delili oluyor. Yalancı düzenbaz birisinin böyle zeki ve müdakkik bir toplumu, hayatında yirmiüç sene, bu zamana kadar bakıldığında 1450 sene ustalıkla ve fire vermeden kandırması, sosyal bilimler açısından pek mümkün değildir.
Yalancı ve düzenbaz olan birisi vakur ve ciddi olamaz, mutlaka bir yerden patlak verir.
(1) bk. Muhakemat, Üçüncü Makale (Unsuru'ı-Akide), İkinci Maksat.
İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (46. Bölüm).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü