"Vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tûbâ gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider." Ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Ve keza, iman, Şems-i Ezelîden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltıyla, vicdanında bulunan bütün emel ve istidatlarının tohumları bir şecere-i tûbâ gibi neşvünemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider."(1)
Anne karnındaki bir bebeğe; "Bu elleri, ayakları, gözleri ve kulakları bu daracık anne rahminde kullanabiliyor ya da geliştirebiliyor musun?" diye sual edilse, bebek hâl dili ile şöyle diyecektir: "Bu cihazlar bu daracık yer için değil, başka bir âlem olan geniş dünya için bana verilmiş."
Benzer bir durum insan ile dünya için de geçerlidir. İnsanın sahip olduğu ruh, kalb, akıl gibi latifelerin, manevî duyguların ve harika cihazların dünya rahmine sığması, dünya ile doyuma ulaşması asla ve kat’a mümkün değildir.
Mesela, insanın en büyük emeli ve en muazzam arzusu, aşk-ı beka olan sonsuz yaşama isteğidir. Bu duygu, ancak ebedî âlem olan ahiret ile mutmain olabilir. Dünyanın gelip geçici olan hiçbir lezzeti, hiçbir makamı bu duyguyu tatmin edemez. Bu duygu ancak iman ve ahiret itikadı ile tatmin olabilir.
Yani insanın manevî duygu ve latifelerinin yönü dünyaya değil, ahirete bakıyor, oraya müştaktır. Bu duyguları dünyanın sönük ve geçici meşguliyetleri ile heba edip çürütmek akıl kârı değildir. Mesela kapitalizm, komünizm, materyalizm gibi beşerî sistemler, insanın ruhuna ve kalbine vahşetten başka ne verebildiler?
İnsanın bu gibi manevî duygularının gelişmesi ve ukbaya yönelmesi, ancak iman ışığı, ibadet suyu ve takva toprağı ile mümkün olabilir. Yoksa bu duygular boşuna ve faydasız çürüyüp gidecekler. Bu mevzuda Üstadımızın şu ifadeleri çok şayan-ı dikkattir:
"Mesela, aklın bir hizmetkârı ve tasvircisi olan kuvve-i hayaliyeye denilse ki, 'Sana bir milyon sene ömürle saltanat-ı dünya verilecek; fakat âhirde mutlaka hiç olacaksın.' Tevehhüm aldatmamak, nefis karışmamak şartıyla, 'Oh' yerine 'Ah' diyecek ve teessüf edecek. Demek, en büyük fâni, en küçük bir alet ve cihazat-ı insaniyeyi doyuramıyor."
"İşte bu istidattandır ki, insanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihata etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki, bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misafirhanedir ve ahiretine bir intizar salonudur."(2)
Dipnotlar:
1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Sûresi, 3. Ayetin Tefsiri.
2) bk. Sözler, Onuncu Söz, On Birinci Hakikat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü