Allah'ı inkâr etmeyen maddiyyûn kimlerdir; "muattıla" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Muattıla, bugünkü ifadesi ile ateistlerdir. Bunlar külliyen Allah’ın varlığını inkâr ediyorlar ve tamamı ile materyalisttirler. Yani her şeyi ya tabiat yapmış ya tesadüfen olmuş ya da sebeplerin eli ile oluyor diyorlar.
Üstad Hazretleri bunlara şu ibareleri ile değiniyor:
"Veyahut Halıkı inkâr eden fikirsiz, sersem muattıla gibi, Allah'ı inkâr mı ediyorlar ki Kur'an'ı dinlemiyorlar? Öyleyse, semavat ve arzın vücutlarını inkâr etsinler veyahut 'Biz halk ettik.' desinler, bütün bütün aklın zıvanasından çıkıp divaneliğin hezeyanına girsinler. Çünkü semada yıldızları kadar, zeminde çiçekleri kadar berâhin-i tevhid görünüyor, okunuyor. Demek yakine ve hakka niyetleri yoktur. Yoksa bir harf kâtipsiz olmaz bildikleri hâlde, nasıl bir harfinde bir kitap yazılan şu kâinat kitabını kâtipsiz zannediyorlar?" (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule)
Ayrıca Üstad Hazretleri itikadı üç makam olarak tarif ediyor, şöyle ki:
"Ve keza, itikadda da tatil ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır." (İşârâtü'l-İ'câz, Fatiha Suresi)
Ta'til, Allah’ın varlığını inkâr etmek, teşbih ise, Allah’ı mahlukata benzetmek ya da cisimleştirmek; tevhid ise hem varlığını ve birliğini kabul etmek, hem de cisim ve teşbihten tenzih ve takdis etmektir.
Maddiyyun: Maddeciler demektir. Her şeyin esasının madde olduğunu iddia edip, ruhaniyatı inkâr eden dinsizler, her şeyi madde ile ölçenler demektir. Masnuât-ı İlâhiye olan mahlukatı ve zerrelerin muntazam hareketini, tesadüf eseri gibi kabul ve tevehhüm edip dinsizliğe yol açmağa çalışan fikrî bir cereyandır. Bu cihetle bunlar muattıla yani ateisttirler.
"Maddiyyun denilen bir kısım ehl-i dalâlet, zerrattaki tahavvülât-ı muntazama içinde Hallâkiyet-i İlâhiyyenin ve kudret-i Rabbâniyenin bir cilve-i âzamını hissettiklerinden ve o cilvenin nereden geldiğini bilemediklerinden ve o kudret-i Samedâniyenin cilvesinden gelen umumi kuvvetin nereden idare edildiğini anlıyamadıklarından, madde ve kuvveti ezeli tevehhüm ederek, zerrelere ve hareketlerine âsâr-ı İlâhiyyeyi isnad etmeye başlamışlar."
"Fesübhanallah! İnsanlarda bu derece hadsiz cehalet olabilir mi ki, mekândan münezzeh olmakla beraber her bir yerde her bir şeyin icadında her şeyi görecek, bilecek, idare edecek bir tarzda bulunur bir vaziyetle yaptığı fiilleri ve eserleri; câmid, kör, şuursuz, iradesiz, mizansız ve tesadüf fırtınaları içinden çalkanan zerrâta ve harekâtına vermek, ne kadar câhilâne ve hurafetkârâne bir fikir olduğunu, zerre kadar aklı bulunanların bilmesi gerektir."
"Evet, bu herifler vahdet-i mutlakadan vazgeçtikleri için, hadsiz ve nihayetsiz bir kesret-i mutlakaya düşmüşler; yani bir tek İlahı kabul etmedikleri için, nihayetsiz ilahları kabul etmeye mecbur oluyorlar. Yani bir tek Zât-ı Akdesin hassası ve lazım-ı zatisi olan ezeliyeti ve Hâlikıyeti, bozulmuş akıllarına sığıştıramadıklarından; o hadsiz, nihayetsiz câmid zerrelerin ezeliyetlerini, belki uluhiyetlerini kabul etmeye mesleklerince mecbur oluyorlar..." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Altıncı Nükte)
Maddecilik üç temel ekolden oluşur. Diyalektik materyalistler, Vülger Materyalistler ve Mekanik Materyalistlerdir. Bunlardan sadece mekanik materyalistler ilk sebep olarak Allah’ı kabul ederler, diğer iki ekol ise tam manası ile ateisttir. Mekanik materyalistler de Allah’ın uluhiyet ve rububiyet sıfatını inkâr edip Allah’ı sadece bir ilk sebep olarak kabul ediyorlar.
Ukul-u aşere: Kelime olarak on akıl, ilk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl demektir. Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tabiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir. Bunun neticesi şirke gider. Bunlarca, akl-ı evvel Allah'ın mahlûku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl... ve böylece "Ukul-ü Aşere" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir.
"Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan 'Birden bir sudur eder.' Yani, 'Bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir. Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder.' diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle 'Akl-ı evvel' nâmında bir mahluku verip, âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede?.. Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin." (Sözler, Otuzuncu Söz, Birinci Maksat)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü