"Dünyada cereyan eden ve husule gelen her bir şeyin iki veçhi vardır: Biri âhirete bakar... İkincisi dünyaya, nefsine ve hevâya bakar..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünyada cereyan eden ve husule gelen herbir şeyin iki veçhi vardır: Biri âhirete bakar ki, nefsülemirde en sabit, en ağır bu vecihtir. İkincisi dünyaya, nefsine ve hevâya bakar. Bu vecih, hakaret, hiffet ve zevalden öyle bir mevkidedir ki, kalbin teessürüne, teellümüne, ıztırabına, düşüncelerine bais olacak bir kıymette değildir."(1)
“Cereyan eden” ifadesi dünyanın, yaz ve kış, gece ve gündüz, sıhhat ve hastalık, ferah ve sıkıntı gibi gelip geçen, akıp giden hallerini hatırlatır. “Husule gelen” ifadesi ise o şeylerin kendi varlıklarını ifade eder. Buna göre, dünyanın ve ondaki hâdiselerin iki ciheti vardır. Biri ahirete bakar; diğeri ise o şeyin kendisine ve bu dünyaya bakar.
Meselâ, bir sofraya bu mânada baktığımızda onda iki vecih görürüz:
Birisi; yemeklerin kalitesi, çeşitleri, tatları, lezzetleri… Bu cihet insanın nefsine bakar, geçicidir, bir süre sonra o cihetten hiçbir eser kalmayacaktır. Bu cihet kalbin teessürüne değmez.
İkinci cihet ise; o yemeklerin helal veya haram yönden kazanılmış olmaları, onların İlâhî birer ikram ve ihsan olarak görülüp görülmemeleri gibi hallerdir. Bu ikinci cihetle, o yemekten hâsıl olacak sevaplar yahut günahlar ebedî âlemde karşımıza çıkacaktır.
Her varlık ve her hâdise bu mânada değerlendirilebilir.
“Dünya ahiretin tarlasıdır.” Yediğimiz nimetleri tefekkür etmenin sevabı başka, onlara şükretmenin sevabı daha başkadır. Yediğimiz bir meyve için “Elhamdülillâh” dediğimizde bu hamdimiz “Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip” bize takdim edilecektir.
Bunu garip karşılamamak gerekir. “Burada meyve yersin, orada “Elhamdülillâh” yersin.” hakikatinin çok misalini günlük hayatımızda görüyoruz. Mesela, bir ilim adamı bir alet üzerinde yıllarca kafa yoruyor ve sonunda onu keşfediyor. Bu keşifle ortaya konulan o maddî eser, bu düşüncelerin mahsulüdür. Yani fikir ve düşünceden o âlet doğmuştur. Böyle nice misallerle kat’î olarak biliriz ki bütün maddî keşifler birer mânadan doğmuşlardır.
Buna göre, hamdin, şükrün, tefekkürün, hayretin ve bunlar gibi ruhtaki nice faaliyetlerin meyveleri de ahirette farklı nimetler olarak karşımıza çıkacaktır.
"Hattâ dünyada yediğin meyve üstünde söylediğin 'Elhamdülillâh' kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettirilip sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada “Elhamdülillâh” yersin..." (32. Söz)
Üstad Hazretleri ömür dakikalarını tohumlara benzetiyor. Bu dakikalar içinde yapılan farklı ibadetlerin sevapları ve ahiretteki meyveleri de farklı oluyor.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubâb.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü