"Ekseriyet-i mutlaka ile dalalet ve şer, menfidir ve tahriptir ve ademidir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudidir ve imar ve tamirdir." İzah eder misiniz?

"Ekseriyet-i mutlaka ile dalalet ve şer, menfidir ve tahriptir ve ademidir ve bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidayet ve hayır, müsbettir ve vücudidir ve imar ve tamirdir." İzah eder misiniz?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Hayır ve vücut, çok şartların ve sebeplerin bir araya gelmesi ile oluşan ve vücut bulabilmesi için kudret ve ilim gibi sıfatları gerektiren bir hadisedir. İnsan bu şartları ve sebepleri hazırlayacak kudrete ve ilme sahip olmadığı için, hayırda eli çok kısadır; icat noktasında aciz ve zayıftır. Elinden sadece dua, niyaz ve niyet gelir.

Şer ve adem ise; bir şartın iptal edilmesi ve bir vazifenin terk edilmesi ile vuku bulur. Yani bir şeyi yok etmek, o şeyin bir şartını iptal etmekle olabilir. Mesela; insanın hayatı bütün kâinat fabrikasının işlemesi ve çalışması ile olurken, hayatın sönmesi bir şartın iptali ile ya da bir vazifenin terk edilmesi ile olabiliyor. İnsan birkaç dakika nefes almaz ise ölür.

İşte kâfir ve zalimlerin mesleği dağıtmak ve yok etmektir. Dağıtmak ve yok etmek için de az bir masraf ya da cüz’i bir iştigal yetiyor.

Kâfirlerin işi kolay, müminlerin işi zordur. Bu sebeple kâfirler müminlere bazen galebe edebiliyorlar. Bu, kâfirlerin kuvvetli ve haklı olduğu manasına gelmez. Kâfirleri galip getiren, mesleklerinin adem, şer ve tahrip olmasıdır.

Burada “ekseriyetle / çoğunlukla" ifadesiyle de çok mühim bir hakikate ışık tutulmaktadır. Kâinatta her şeyin hayır ve şer tarafı olabilir. Bazen hayır fazla bazen şer çoğunlukta olabilir. Ama bunların tamamen ve yüzde yüz mesabesinde olmayıp, çoğunlukla olduğu görülmektedir.

Evet, dalalet ve şerrin bazen “vücudi, müspet ve tamir” görünümlü yönleri olabilir.

Mesela: “Şu adamı öldür mahalle kurtulsun.” ifadesi veya “Sattığın şu süte bol su kat ki, bütün mahalleye yetsin.” veya “Sattığın zeytinyağına biraz ayçiçek yağını da kat ki maliyeti düşsün ve fakir fukara da alabilsin...” gibi ifadeler buna birer misal olabilir.

- Keza, ademi, menfi ve tahrip görünümlü hayır ve hidayet şekilleri de vardır.

Mesela: “Cihad etmek, zekât ve sadaka vermek, kangren olmuş bacağı kesmek, ...” gibi örnekler buna bir misal olabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 15.477
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ressenger
sebeb ve sonuçlarda çok aceleci bir halimiz var buda bizleri erken ve bazende yanlış hüküm vermemize sebep oluyor.emin olduğun bir konuda çeşitli yerlerinden çekiştilmiş ve değiştirilmiş olan'aitibar etmemeliyiz
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56

Dalâlet ve hidayet için "ekseriyeti mutlaka" tabirinin kullanılmasındaki hikmet nedir?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Üstat hazretleri Lemaat’ta şöyle buyurur:

"Her Müslimin her vasfı Müslim olmak vâcip iken, haricen her dem vaki, sabit değildir."

"Öyle de her kâfirin her vasfı kâfir olmak, küfründen neş'et etmek yine lâzım değildir."

"Her fâsıkın her vasfı fâsık olmak, fıskından neş'et etmek, öyle de, her dem sabit değildir."

Buna göre, “ekseriyet-i mutlaka” ifadesini ehl-i dalâletin yolunun büyük ekseriyetle şer ve tahriple dolu olduğu, o yolda gidenlerde hayır ve tamirin ise azınlıkta kaldığı şeklinde anlayabiliriz. Bununla beraber bu ifade şöyle de yorumlanabilir:  

Dalâlet ve şerrin yüz cüzü varsa, bunun doksan dokuzu adem ve menfidir. Bir cüzü ise, onu yaratan Allah olduğu için, bu cüze menfi ve adem demek doğru olmaz. Zira “Halk-ı Şer, şer değil, kesbi şer, şerdir.” Yani şerri yaratmak şer ve menfi değil, onu irade ile sahiplenip işlemek şer ve menfidir.

Hayır ve hidayetin de yüz cüzü varsa, bunun doksan dokuzunu yaratan Allah’tır. Geri kalan talep ve istemektir ki, burda kula ait olan hisse çok cüz’idir. Meselâ; imandan sonra en büyük bir ibadet olan namazda bizim hissemiz nedir? Çünkü dünyayı döndürüp namaz vaktini getiren, abdest aldığımız suyu yaratan, vücudumuzu namaz kılacak şekilde tanzim eden, namaz kıldığımız mekânı yaratan, okuduğumuz sureleri inzal eden Allah’tır. Kul sadece iradesini namaz kılmakta ya da kılmamakta kullanır.  Bu ulvî davete icabet eden bir mümin, Rabbini tazim, tesbih ve zikretmiş olur. Namaz kılmayan kişi ise, Cenâb-ı Hakk’ın bu kudsi davetine icabet etmediğinden o âli ibadetin feyiz ve bereketinden mahrum kalmış olur.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56

Ekseriyetle dendiğine göre acaba burada açıklanan şeylerin az da olsa aksi de olabilir manasına mı gelir? İki konuya da örnekler var mı?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)

Bizim de anladığımız, sorudakine benzerdir. “ Ekseriyetle dediğine göre  burada açıklanan şeylerin az da olsa aksi de olabilir manasına gelir..”

Çünkü, dalalet ve şerrin bazen “vücudî, müspet ve tamir” görünümlü yönleri olabilir.

Mesela: “şu adamı öldür mahalle kurtulsun” ifadesi veya “sattığın şu süte bol su kat ki, bütün mahalleye yetsin” veya “sattığın zeytinyağına biraz Ayçiçek yağını da kat ki maliyeti düşsün ve fakir fukara da alabilsin..” gibi ifadeler buna birer misal olabilir.

- Keza, ademî, menfi ve tahrip görünümlü hayır ve hidayet şekilleri de vardır.

Mesela: “Cihad etmek, zekat ve sadaka vermek, kangren olmuş bacağı kesmek” gibi örnekler buna bir misal olabilir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...