"Evet, daha dehşetli bir istibdad ile pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler." Burada işaret edilen olay nedir?
Değerli Kardeşimiz;
"Talebeliğin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin fermân-ı mezuniyetiyle ihtar ediyorum ki:
"Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti sû-i tefsir etmeyiniz; ta elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın.HAŞİYE Zira hürriyet, mürâât-ı ahkâm ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk ve neşvünemâ bulur."
"HAŞİYE: Evet, daha dehşetli bir istibdat ile pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler."(1)
Bin yıldan beri bayraktarlığı Türkler ve Anadolu halklarının deruhte ettiği İslamiyet hakimiyeti, tanzimattan itibaren كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ (Rahmân, 55/26) kaidesince mukedderat o devletin ve o milletin şehametini yavaş yavaş indirdi. Meşrutiyetle sistemli bir şekilde tezelzüle uğrattı. Cumhuriyetle ahlaki ve manevi anlamda taban yaptı ve bir cihette de süründürdü. Bu kader-i ezelinin âdetullah ve sünnetullah kanunu olarak devamlı meriyette tuttuğu bir ilahi kanundur.
Yükselme dönemindeki şehamet ve hakimiyet-i İslamiyeyi; teknoloji ve sanayiyi yakalayamadığımızdan ve dinin hakaikini tam manasıyla idrak edemediğimizden bu neticeyi hasıl etmiştir.
Tanzimat'tan beri devletin bozulmuş olan çarkı ve ahalinin değişik plan ve tahrikler altında ihtilafa düşüp yanlış yollara ve isyanlara sevk edilme alametleri; maalesef devletin daha disiplinli ve mütehakkim davranmasını netice vermiştir. Birlik ve beraberliği muhafaza etme sadedinde, en son çare olan mecburi istibdat, mahiyeti itibariyle her kuruma, her sınıfa ve her alana sirayet etmiştir.
Bu idari ve siyasi istibdat; ağalara, paşalara, beylere, meşayihe, ulemaya da sirayet ederek kendisini göstermiştir. Halk bu baskı ve tahakküm altında çok zorlanmıştır ve maalesef bütün bu yanlışlar ve baskılar felek ve zaman üzerinden cennet mekan Abdulhamid Hana yöneltilmiştir. Âdeta patlama noktasına gelen ülkenin rahatlaması ve sükunu için Abdulhamid Han iki defa meşrutiyeti ilan ederek devlete ve halka nefes aldırmış ve yıkımın süresini uzatmıştır.
Üstad Hazretleri bu siyasi tedbiri ve yaklaşımı takdir etmiş cennet mekan Abdulhamid Han gibi bir hürriyet havasının olması gerçeğini vurgulamıştır. Bu hususta şu ifadeleri kullanmıştır:
"Sakın, ey ihvân-ı vatan! Sefahetlerle ve dinde lâubaliliklerle tekrar öldürmeyiniz. Ve bütün efkâr-ı fâsideye ve ahlâk-ı rezileye ve desais-i şeytaniyeye ve tabasbusata karşı şeriat-ı garrâ üzerine müesses olan kanun-u esâsî Azrâil hükmüne geçti, onları öldürdü.
Ey hamiyetli ihvân-ı vatan! İsrâfât ve hilâf-ı şeriat ve lezaiz-i nâmeşrua ile tekrar ihyâ etmeyiniz."(2)
O zamanki umumi lanetli şebekelerin rağmına şeriattan nasibini alan Abdulhamid Hanın kabul edip ilan ettiği kanun-u esasiyi (Anayasa) takdir ediyor ve bu anayasaya itaati emrediyor. Aynı zamanda bu anayasa eğer muhafaza edilir ve tatbiki mümkün olursa Azrail gibi, devletin ve ülkenin üzerindeki bela ve musibetleri yok edeceğini müjdeliyor.
Mezkur ifadelerden sonra Üstadımız meşrutiyetle millet olarak zulmetin karanlıklarından çıkıp anne rahmine düştüğümüzü, oradan hayırlı bir doğumun olacağını müjdeliyor. İnşallah o doğacak olan çocuk kemal yaşa geldiğinde fıtratın ve Kur'anın hakikatlerini beraberce kucaklayarak diğer medeni milletlere yolda kavuşacağını, hatta balona binerek terakkide onları fersah fersah geçeceğimizi müjdelemektedir.
“Talebeliğin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin ferman-ı mezuniyetiyle ihtar ediyorum ki: Ey ebnâ-yı vatan! Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz; tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın.”
Mezkur paragrafta Üstadımız aynı mantık, ümit ve heyecanla meşrutiyeti ve onun nimetlerini tadat ediyor. Eğer isyanla ve muhalefetle kabul etmezsek bizlere daha kötü ve daha hainane planların ve projelerin uygulanacağını üzülerek ifade ediyor.
Ve bu hürriyetten hakkıyla istifade etmenin yolu da hakakik-i diniyeyi ve ahlak-ı İslamiyeyi hakkıyla yaşamaktan hasıl olacağını ifade ediyor.
Maalesef Muazzez Üstadımızın endişelenip korktuğu başına geliyor. Millet olarak meşrutiyetten ifade edildiği tarzda istifade edemeyip, önümüze konulan nimeti hakkıyla derk edemediğimizden dolayı, kaderin tokadı daha kuvvetli bir şekilde geldi.
İttihatçıların A takımı saltanatı kaldırdı. B takımı ise hilafeti lağv ederek o şaşalı Osmanlıdan bir Avrupa çocuğu ve evladı dünyaya getirdi.
Cumhuriyet döneminde istibdat ve zulüm her yere daha dehşetli bir şekilde sirayet etti. Maddi ve manevi milleti esir aldı. Kıyafetimize, lisanımıza, tarihimize, mazimize, dinimize, imanımıza, şearimize, ahlakımıza ve neslimize maddi ve manevi müdahaleler oldu.
Yani milletin korktuğu ve şikayet ettiği istibdadı ve zulmü; müstahak olduğumuz için kader başka bir kapta (cumhuriyet kabında) içirdi. 28 yıl en dehşetli ve ızdıraplı bir vetire ortaya koydu.
Üstadımızın ümit edip beklediği istikbal nimetleri ve terakkisi bir müddet askıya alınarak tehir edildi. Fakat iptal edilmedi.
O çocuk 1950’den itibaren doğmaya başladı. 1371 (1951)’de o fecrin alameti göründü. Fakat o fecr-i kazipti. 30-40 yıl sonra fecr-i sadık müşahede edilecektir İnşaallah. 1981’den itibaren fecr-i sadık batmamak üzere doğdu. 2021’den sonra da o çocuk kamilen gelişip Muazzez Üstadımızın müjdelerini tahakkuk ettirecek bir konuma gelecektir. Bu şekilde İlahi muradın tecellisi safha safha zuhur edecektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Divan-ı Harbi Örfi, Hürriyete Hitap.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü