"Havass-ı hamse-i zahirî" ve "Havass-ı hamse-i batına" hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan mahiyetinin aslı ve esası ruhtur. Ruh, bütün hasse ve duyguların efendisi ve hayat kaynağıdır. Hayat, ruhun temel sıfatıdır. Görme, işitme, irade gibi diğer sıfatlar hayatın varlığına bağlıdır. Beden ise ruh ile kaimdir ve ona tabidir. Ruhsuz beden olamaz, ama bedensiz ruh olabilir. Kabir âleminde de haşre kadar, yani bedenlerin tekrar iade edilme anına kadar, ruhun hayatı devam eder. Zira ölen bedendir, ruh bakidir. Ruh basittir, bölünmez, parçalanmaz, dağılmaz, yaşlanmaz, bedende ise sayılan vasıfların tam aksi söz konusudur.
Bedenin bütün cüzleri ruh ile kaim olup, onun tedbir ve terbiyesindedir. Ruh, bedenin her yerinde hazır ve nazır olmakla beraber, zatı itibari ile bedenin herhangi bir yerine mahkûm değildir.
Ruhun beş tane zahirî beş tane de batınî kuvvesi vardır. Bu konuda Üstad Hazretlerinin görüşü şöyledir:
"…Ben kendimce görüyorum ki, insanın mahiyet-i câmiasında ve istidad-ı hayatiyesinde çok letâif var; onlardan on tanesi iştihar etmiş." (Barla Lahikası, 270. Mektup / Lem'alar, On Altıncı Lem'a)
İnsanda bildiğimiz beş duyu (havass-ı zâhire) “görme, işitme, koklama, tat alma ve koku alma” duyularıdır. Bunlardan başka batınî duygular da vardır. Bu duygular hakkında farklı tasnifler yapılmıştır. Meşhur olan birisi şöyledir: Kuvve-i akliyye, kuvve-i hafıza, kuvve-i hayaliye, kuvve-i vahime, hiss-i müşterek.
Kuvve-i akliye (Akıl kuvvesi): Akıl, kısaca düşünme ve anlama aleti olarak tarif ediliyor. Akıl, ruh gibi, hakikati ve mahiyeti tam olarak anlaşılmayan ilahi bir sırdır. Akıl, hak ve batılı, hayır ve şerri, kemal ve noksanı, faydalıyı ve zararlıyı birbirinden tefrik edip insanı doğru yola sevk eden İlahî bir nur, manevi bir kuvvettir. Şu var ki, akıl maneviyat sahasında tek başına doğruya ve hakka ulaşma salahiyetine sahip değildir, vahiy nuruna ve peygamber irşadına muhtaç olarak yaratılmıştır. Bu yüzden Allah, insanları vahiysiz ve nebisiz bırakmamıştır.
Kuvve-i hayaliye (Hayal kuvesi): İnsan ulaşmak istediği bir gayeyi önce hayal eder, sonra aklını kullanarak başarıya ulaşmanın yollarını arar.
Kuvve-i hafıza ( Hıfzetme kuvvesi): Akıl bir meseleyi düşünürken geçmiş bilgi ve görgülerinden de yardım alır. Bu yardımı hafıza kuvvesi temin eder.
Kuvve-i vahime (Vehim duygusu): Bu duygu bazen yanlış anlaşılıyor. Vehim denilince aslı esası olmayan bir şeyi var zannetmek akla geliyor ve bunun müstakil bir kuvve olması anlaşılamıyor.
Nur Külliyatı’ndan Ene bahsi bu kuvve üzerine bina edilmiştir. İnsan kendi eli için “benim elim” derken bunu vehim kuvvetiyle söylemektedir. Zira aklen bilmektedir ki, o el, onun değildir, kendisine emanettir. Elin sahibi Allah’tır, insan onu bir ömür boyu emaneten kullanmaktadır.
"Kendinde bir rububiyet-i mevhume, bir malikiyet, bir kudret, bir ilim, tasavvur eder, bir had çizer. …" (Sözler, Otuzuncu Söz, Birinci Maksat)
Keza, insanın hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışması da kuvve-i vahime iledir. Yoksa her insan aklen bilmektedir ki, hayat yolculuğunun sonu ölüme çıkar.
Hiss-i müşterek: “Beş duyu tarafından elde edilen duyumların biriktirilme merkezi” olarak tarif ediliyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü