"Kâinatın kalbinde, Mâbuduna karşı sadık aşk..." Buradaki "sadıkiyet" ve "aşk" manalarını açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Aşk-ı sadık"; yüz binler peygamberlerin, milyonlarca evliyanın ve binlerce asfiyanın Allah’a olan sadık ve safi aşkları bir levha gibi ezelî ve ebedî bir mahbuba işaret ediyor. Zira aşk, maşuka en büyük delildir.
İnsanın kalbindeki aşk duygusu sermedî bir güzelliği sevip ona perestiş etmek için takılmıştır. Mide nasıl rızka müptela ve onu ispat ediyorsa, sağlam ve doğru âşıklar da hakiki mahbub ve maşuk olan Allah’ın sonsuz güzelliğine işaret ediyorlar. Yalancı aşklar mecazi sevgililere, hakiki ve sadık aşklar ise Mabud'a işaret ediyor.
Allah’ın sonsuz cemal ve kemali, kâinatta müthiş bir cazibe kaynağı olmuştur. Allah bu cazibeye karşılık verecek, inzicab halini de insanın fıtratına ve vicdanına derc etmiştir. Böylelikle cazibe ile incizab arasında sürekli bir alışveriş vardır. Bu hal aynı zamanda Allah’ın varlığına ve birliğine de en büyük bir delildir.
Mesela, radyo istasyonu ancak alıcı ve verici ile çalışabilir. Bütün radyo alıcılarından çıkan sesler hep birlikte istasyona işaret ve delalet ederler. Aynı şekilde bütün insanların vicdanında hissettiği cazibe ve aşk da cazibedar bir hakikati ve güzelliği akla gösterir.
Sadık ifadesinde şöyle bir nükte bulunuyor; bütün peygamberler ve evliyalar Allah’a öyle bir aşk ile bağlanmışlar ki, hayatın türlü türlü sıkıntı ve çileleri ona mani olamamış. Onlar bu uğurda her çileye katlanmış, her musibete göğüs germişlerdir. Bu yolda, kimisi testere ile kesilmiş, kimisi taşlanmış, kimisi hapse atılmış, kimisi de akıl almaz eza ve cefalara maruz kalmıştır.
Hulasa; azim bir ihlas, sadakat ve samimiyetle maşukları olan Allah’a âşık olmuşlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar