"Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın caddesinden hariç ve onun arkasından gitmeyen, muhaldir ki, hakiki envar-ı hakikate vasıl olabilsin." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hakikî envâr-ı hakikat" denildiğinde, her türlü istikamet ve hakikat akla gelir. Allah’ın varlığı, birliği ve rızasını kazanmak ise, hakiki envar-ı hakikatin en üstün ve en yüksek seviyesi oluyor.
İslam’ın nurundan feyiz almayan ve tevhid hakikatinden uzak olan bütün felsefî cereyanların hepsi, şirk ve küfür ihtiva eden düşüncelerle boğulmuştur. Hâliyle küfür ve şirk bataklığına saplanmış düşünce tarzıyla hakikate ulaşmak ve Allah’ın rızasını kazanmak mümkün değildir.
Bu durumda hem hakikate ulaşmanın hem de ilahi rızayı kazanmanın tek çıkar yolu Hz. Muhammed Efendimiz (asm)'in caddesinde yürümek ve onun arkasından gitmekle mümkündür. Onun (asm) sünneti, yani yolu Allah’a ve ahirete giden bir yoldur, diğer yollar ise şirk ve küfür karanlığıdır, insanı hem bu dünyada hem de ahirette hüsrana götürüyor.
Üstad'ımız aynı minvalde başka bir suale verdiği cevapta şöyle der:
"Kelime-i şehadetin iki kelâmı birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini tazammun eder, biri birisiz olmaz. Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü’l-Enbiyadır, bütün enbiyanın vârisidir. Elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrâsından hariç hakikat ve necat yolu olamaz. Umum ehl-i marifetin ve tahkikin imamları, Sadi-i Şirazî gibi derler:
مُحَالَسْتِ سَعْدِى بَرَاهِ نَجَاتْ - ظَفَرْ بُرْدَنْ جُزْ دَرْ پَىَ مُصْطَفٰى [Ey Sâdî! Mustafa (a.s.m.)’nın izinde gitmeden, kurtuluş yolunda zafer kazanmak muhaldir.]
"Hem كُلُّ الطُّرُقِ مَسْدُودٌ اِلاَّ الْمِنْهَاجَ الْمُحَمَّدِىّ [Hz. Muhammed (a.s.m.)’in yolundan başka bütün yollar kapalıdır.] demişler." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas.)
demekle, bu hususta âdeta nihaî hududu çizmiştir. Ayrıca bu konu hakkında
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân, 3/31)
ayetini delil getirerek şöyle kısa bir izah getirmektedir:
" ...şu âyet-i kerime der ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa, Habibullaha ittibâ edilecek. İttibâ edilmezse, netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı intaç eder."
"Evet, Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur." (Lem'alar, On Birinci Lem'a.)
Bunlardan başka, Cenab-ı Hakk’ın kullarından beklediği bütün güzel hasletlerin menbaı da Resul-i Ekrem Efendimiz (asm)'dir. Ona uymayan zahiren ondan uzaklaşıyor gibi olsa da hakikatte Allah'ın razı olduğu yolu terk etmiş olur.
Üstad'ımız ayrıca Allah'ın razı olduğu kâmil insan modelinin de yine Hz. Peygamber (a.s.m) olduğunu şöyle ifade etmektedir:
"اَدَّبَنِى رَبِّى فَاَحْسَنَ تَاْدِيبِى (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:70) Yani, 'Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.' Evet, siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyen anlar ki, edebin envâını, Cenâb-ı Hak, Habibinde cem etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder. بِى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ (Edepsiz kişi Allah’ın lütfundan mahrum olur.) kaidesine mâsadak olur, hasâretli bir edepsizliğe düşer." (bk. age.)
Netice; insan hakka ve hakikate vasıl olmak istiyorsa, Allah'a kurbiyet ve rızasını kazanmayı arzu ediyorsa, onun (c.c) Habibine (asm) tabi olmalı ve sünnetlerini hayatına rehber edinmelidir. Onun (asm) açtığı yoldan başka yolda yürüyen hakikatin nurlarından ayrılır, dalalete sapar ve karanlığa gömülür.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü