"Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallidleriyle münazara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye mâruzdurlar. Çünkü nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedrîcen hasımlarına mağlûp olur ki, bîtarafâne muhakeme denilen..." İzah?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Ehl-i ilhad ile ve bilhassa Avrupa mukallidleriyle münazara ile iştigal edenler büyük bir tehlikeye mâruzdurlar. Çünkü nefisleri tezkiyesiz ve emniyetsiz olması ihtimaliyle tedrîcen hasımlarına mağlûp olur ki, bîtarafâne muhakeme denilen munsıfâne münazarada nefs-i emmâreye emniyet edilemez. Çünkü insaflı bir münâzır, hayalî bir münazara sahasında, arasıra hasmının libasını giyer, ona bir dâvâ vekili olarak onun lehinde müdâfaada bulunur. Bu vaziyetin tekrarıyla, dimağında bir tenkid lekesinin husule geleceğinden, zarar verir. Lâkin niyeti hâlis olur ve kuvvetine güvenirse, zararı yoktur. Böyle vaziyete düşen bir adamın çâre-i necatı, tazarru' ve istiğfardır. Bu sûretle o lekeyi izale edebilir."(1)

Ehl-i ilhad; dinden dönmüş, dinsiz olmuş, kimselerdir. Bunlardan bir kısmı sadece dinsiz olmakla kalmayıp Avrupa kültürünü tam benimseyerek başkalarını da o çizgiye çekmek için gayret gösterirler. İslam’a hücum etmek için her bahaneyi kullanan bu sapık insanlarla dinî meseleleri münazara eden kimse, büyük bir tehlikeye maruz kalabilir. Çünkü muhatabı dinden çıkan bir mülhid olduğu için, meselelere insafla yaklaşmaz, daima batılı savunur ve hakka karşı çıkar. Kendisi dinsizlik cephesinde yer aldığı ve bundan taviz vermeye hiç yanaşmadığı halde, münazara ettiği kimseyi, tarafsız düşünmeğe davet eder. Hâlbuki bu gibi meselelerde tarafsızlık, karşı tezin doğru olabileceğine bir süre için de olsa ihtimal vermek demektir. Üstadımızın ifadeleriyle;

“Bîtarafâne muhâkeme ise, taraf-ı muhâlifi iltizamdır. Bîtaraflık değildir, muvakkaten bir dinsizliktir.”(2)

Konuyu bir iki misalle açıklamaya çalışalım:

Kendisini yakından tanıdığımız, dürüstlüğünde hiçbir şüphemiz olmayan birisi hakkında, bir başkası dese ki “Bu adam hırsızdır.” Bu durumda bize düşen vazife, onun dürüstlüğüne olan inancımızı aynen devam ettirmek, karşı taraftan da iddiasını ispat etmesini istemektir. Burada bîtaraflık adına söz konusu şahsın dürüstlüğü hakkında şüpheye düşsek, tarafsız hareket etmiş olmayız, aksine muvakkaten o müfterinin safına geçmiş oluruz.

Bir başka misal:

Üstadımız buyuruyor ki, “Bir harf kâtipsiz olmaz, bir hane ustasız olmaz.” Bir başkası bunun aksini iddia etse, biz tarafsızlık adına o kişinin iddiasını gündemimize alıp değerlendiremeyiz. Böyle yaptığımız takdirde, bir harfin kâtipsiz de yazılabileceğine, bir hanenin ustasız da inşa edilebileceğine belli bir yüzde ile ihtimal vermiş oluruz. Bu ise, iddia sahibinin safına bir süre için de olsa geçmek demektir. Biz bu kat’î bilgimizden taviz vermez, ancak karşı taraftan kendi iddiasını ispat etmesini isteriz. Onun getireceği deliller üzerinde tartışırız.

Başta da ifade ettiğimiz gibi, bize bunu teklif edenler kendi yanlış inançları ve batıl görüşleri konusunda tarafsızlık yoluna hiç girmez, bunu sadece bizden isterler.

Bir diğer misal:

Bizim bir inancımız vardır: “Dünya, öldükten sonra ahiret olarak diriltilecektir.(3) deriz.

Bu davamızın birçok aklî delili de vardır. Sadece birisini nakledelim:

“Evet, şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı ne kadar mâkul ve lâzım ve kat'î ise, haşrin sabahı da, berzahın baharı da o kat'iyettedir.” (4)

Öte yandan bu davanın delilleri, bütün semavî kitaplardır. Ve yüz yirmi dört bin peygamber bu davayı ilan etmişler, mu’cizeleriyle ispat etmişlerdir. Onların izinde giden bütün kâmil insanlar da aynı davanın şahitleridirler.

Biz bu davanın münazarasında bîtaraf olamayız, zira tarafsız düşünmek, konuyu ahiretin olmayacağına da yüzde elli ihtimal vererek müzakere etmek demektir. Böyle yapan kişi, davasının yanlış da olabileceğine yüzde elli ihtimal vermiş gibi olur. Hâlbuki bu konuda tarafsız düşünmesi gerekenler, ahireti inkâr edenlerdir. Onlar, bu dünya yıkıldıktan sonra yeni bir âleme gidilebileceğine de ihtimal verdiklerinde, iman cephesinin haklı olabileceğine yüzde elli ihtimal vermiş olacaklarından, buna kesinlikle yanaşmazlar. Bize düşen vazife, davamızdan hiç taviz vermeden, kendilerinden ahiretin olmayacağına dair deliller getirmelerini istemektir.

“…bîtarafâne muhakeme denilen munsıfâne münazarada nefs-i emmâreye emniyet edilemez.”

İnsan nefsi “emmare” mertebesinde bulunduğu sürece, böyle biri münazarada nefis de karşı tarafta yerini alır. Böyle bir nefse insaf ve tarafsızlık adına itimat etmek büyük bir hatadır.

Dipnotlar:

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Hubab.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Birinci Mebhas.
(3) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz.
(4) bk. age., Dokuzuncu Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

emrem

Peki, hasbel kader böyle bir ortama düşmüş bir müslümanın ehl i ilhad ve mukallidinin dinen menfi, tenkid dolu sözlerini işittiğinde tavrı ne olmalıdır? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Gücü yettiği ölçüde dinini imanını müadafaa etmelidir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ahmet özcan

*Fakat eğer lüzumsuz tekrar ede ede müstekar bir hale gelse, o vakit hakikî bir nevi şübhe, ondan tevellüd edebilir. Hem bîtarafane muhakeme namıyla veya insaf namına deyip, şıkk-ı muhalifi iltizam ede ede, tâ öyle bir hale gelir ki, ihtiyarsız taraf-ı muhalifi iltizam eder. Ona vâcib olan hakkın iltizamı kırılır. O da tehlikeye düşer. Hasmın veya şeytanın bir vekil-i fuzulîsi olacak bir halet, zihninde takarrur eder.
   *

 


Şu nevi vesvesenin en mühimi budur ki: Vesveseli adam, imkân-ı zâtî ile imkân-ı zihnîyi birbiriyle iltibas eder. Yani: Bir şeyi zâtında mümkün görse, o şeyi zihnen dahi mümkün ve aklen meşkuk tevehhüm eder. Halbuki İlm-i Kelâm'ın kaidelerindendir ki: İmkân-ı zâtî ise, yakîn-i ilmîye münafî değil ve zaruret-i zihniyeye zıddiyeti yoktur. 
Sözler - 278

 

 

Burayada bakabilirsiniz.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
erhangul01

Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma. (En'am 68)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...