"Hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevi saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz." (Kastamonu Lahikası, 149. Mektup)
Bu cümle, Risale-i Nur'un hizmet anlayışında şahsî menfaatleri değil, cemaatin birlik ve tesanüdünü önceleme düsturunun zirvesidir. Bediüzzaman Hazretleri burada tesanüdü (dayanışma, birlik) o kadar önemli görür ki: “Hayatımızı, haysiyetimizi, hatta dünyevi saadetimizi bile bu tesanüde feda etmeye mükellefiz.”
Nur talebeleri iman hizmetinde müthiş bir tesanüd ve dayanışma içinde olmalıdır; kendi benliğini, menfaatini, haysiyetini, dünya konforunu bu uğurda feda edebilmelidir. Şayet herkes kendi benliğinin, menfaatinin, haysiyet ve dünyevi konforunun derdine düşer ve ayrı bir yola çıkarsa ne hizmet ne birlik ve ne de ittihat kalır.
Oysa iman hizmeti azami ihlas, azami dayanışma ve azami fedakârlık ister. Derdi dünya ve benlik olanın bu yolda yürümesi ve bu uğurda hizmet etmesi mümkün değildir.
Ayrıca tesanüd yani dayanışma yani omuz omuza verip bir hedefe doğru yürüme; hem hayatımızı hem haysiyet ve şerefimizi hem de dünya saadetini temin eden en büyük esas ve en temel bir bağ oluyor. Dayanışma ve birlik içinde olan topluluk ve cemaatler, daima güçlü olurlar ve hedeflerine ulaşırlar.
Bu düstur ne demektir?
Kardeşin seni kırsa da onu affet.
Maddi çıkar için cemaatine küsme.
“Ben haklıyım” diyerek birliği bozma.
Şahsi görüşün kabul edilmedi diye hizmetten çekilme.
Hatta gerekirse rahatını feda et, ama birlik bozulmasın!
Çünkü: "Tesanüd olmazsa, şahs-ı manevi dağılır; o zaman araya şeytan girer."
Netice; bu söz bize diyor ki:
“Ben”i bırak, “biz” ol. Hizmetin selameti için onurunu, nefsini, dünyanı feda et. Çünkü bu hizmet, bir ferdin değil, şahs-ı manevinin eseridir. “İhlas, tesanüd, sadakat: Bu üçü varsa hizmet devam eder.”
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü