"İ’lem eyyühe’l-aziz! Küre-i arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefihe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Tâdili, büyük bir himmete muhtaçtır..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Küre-i Arzı bir köy şekline sokan şu medeniyet-i sefîhe ile gaflet perdesi pek kalınlaşmıştır. Ta'dili, büyük bir himmete muhtaçtır. Ve kezâ, beşeriyet ruhundan dünyaya nâzır pek çok menfezler açmıştır. Bunların kapatılması ancak Allah'ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur."(1)
Üstad Hazretleri zamanında sadece bir tek devlet radyosu vardı ve onunla dünyanın tamamından bir köy gibi haberdar olunuyordu. Şimdi ise birçok devlet radyosu yanında birçok özel radyo ve televizyonlar ve bunlara ilave olarak da sayılamayacak kadar çok internet siteleri devreye girdi. Böylece, dünyanın tamamı artık bir ev kadar küçüldü ve gaflet perdesi de o nispette kalınlaşmış oldu.
Önceleri, insan sadece kendi köyü ve şehri ile alakadar iken, şimdi haberleşme vasıtaları sayesinde, dünyanın en ücra bir yerindeki hâdiselerden bile anında haberdar olabiliyor, aklını ve kalbini meşgul ediyor.
Diğer bir husus; teknolojik gelişmeler insanların ihtiyaç ve meşguliyet sahalarını alabildiğine genişletmiştir. Bu teknik imkânların, kâhir ekseriyetle insanların kalb ve ruhlarına değil, nefislerine hizmet etmiş olmalarındandır ki, Üstadımız bu medeniyet için “medeniyet-i sefîhe” ifadesini kullanmıştı. Bunun ta’dili, yâni aşırılıklardan kurtarılıp mutedil bir hale dönüştürülmesi ve insanlara faydalı hale getirilmesi “büyük bir himmete muhtaçtır."
Bu sefih medeniyetin ahlâk ve fazilete verdiği zararlar yanında bir başka zararı da insanların akıl ve kalplerini sadece dünyaya çevirmesi, onlara ahiret hayatını âdeta unutturmasıdır. İnsanlar imanlarının nasıl kemale ereceği, hislerinin nasıl ulvileşeceği gibi yüksek gayelerden uzaklaştırılmış, bunların yerini nasıl zengin olacağı, dünya nimetlerinden nasıl daha fazla faydalanacağı, menfaatini nerede daha çok bulacağı gibi nefis eksenli hedefler almıştır.
Toplumun bu yapısına; “Sohbette insibağ (boyanma) vardır” hakikatinin ışığında nazar ettiğimizde, böyle bir ortamda kalpleri ve akılları ulvî gayelere tevcih etmenin çok zor olduğu açıkça görülür. Bütün bu menfiliklere rağmen rıza ve istikamet çizgisinde bir ömür geçirmek; ancak Allah'ın lütfuna mazhar olanlara müyesser olur.
Üstad Hazretleri bu lütfa mazhar olabilmenin şahs-ı maneviye dâhil olmakla mümkün olabileceğini devamlı olarak ifade eder.
"Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası ne kadar harika da olsalar, cemaatin şahs-ı manevîsinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir."(2)
İnsan ancak kâmil mümin olmak için çalışan ve kendilerini ahiret yolculuğuna hazırlayan bir cemaat içinde bulunmakla toplumun bozuk yapısından sıyrılabilir ve Allah’ın lütfuyla kendini “medeniyet-i sefîhe”nin zararlarından kurtarabilir.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Habbe.
(2) bk. Emirdağ Lahikası-I, 39. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü