"Mana", "Mâsadak" ve "Mefhum" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
İlk başta "kelime"nin ne demek olduğuna değinmek gerekir. Herhangi bir şey, eğer bir mana ifade ediyorsa ve gösteriyorsa bu kelimedir.
"Kelime, bir mânâyı ifade eden şeye denir. Amma Nahvîlerin lafz ile takyid ve tahsis ettikleri, onlara mahsus bir ıstılahtır. Evet, biri kal, diğeri hâl olmak üzere iki lisan vardır. Lisan-ı kalin kelimatı elfaz ise, lisan-ı hâlin kelimatı da ahvaldir."(1)
Her şeyin bir maddî, bir de manevî ciheti vardır. Eğer bir şey canlıysa; haddi zatında maddesi bedeni, manası ruhudur. Eğer bir şey cansız ise, maddesi zatı, zişuurlarda bıraktığı izi de manasıdır. Bu cihetle akıl için madde ve mana birbirinden ayrılmaz. Birbirini iltizam ettirirler, çünkü birbirlerinin neticesidirler.
Mana ve mefhumu anlamak için varlığın vücutlarını bilmek gerekir. Bir varlığın dört vechi / vücudu vardır:
1) Hârici vücudu / bizzat kendisi,
2) İlmi vücudu / Zihindeki misali,
3) Zihindeki misaline delâlet eden lafzi vücudu,
4) Lafzına delalet eden harfi vücudu / yazısı,
Mantık ilmi açısından mana, kelimenin zihindeki misaline delaletine denir. Çünkü insanın sözündeki kastı, manadır. Kastı ise anladığı ve zihnindeki tasavvuru nisbetindedir. Mefhum ise kelimenin, mananın kendisinden elde edilen şeye yani bir şeyin harici vücuduna / hakikatine delaletine denir. Bu cihetle mefhum, hakiki ve doğru olandır. Müşahhas olandan alınır. Onun için mefhum her zaman aynıdır, ama mana nisbidir; kişiden kişiye değişir.
"Kelâmın semeratı ise; tabakat-ı muhtelifede, suver-i müteaddidede teşekkül eden maânîdir. ..."
"Mefahim-i mütefavitenin suret-i teşekkülü budur ki, tesirat-ı hariciyeden kalbin bir kısım ihtisasatı ihtizaza gelmekle müyulat tevellüd eder..."(2)
Eğer, lafızla zihindeki suret kastedilmişse bu manadır. Yoksa lafızla suretin alındığı şey / hakikat kastedilmişse bu mefhumdur. Bir görüşe göre ise zihinde suretin oluşmasına nispeten mefhum denilmiştir. Lügatten bakılarak öğrenilen ve kişide bıraktığı ize de mana denilmiştir. Çoğu kez ağızdan çıkan kelimenin, manasından ziyade kullandığı / kastettiği manası ve mefhumu önem arz eder. Yani denilen değil de denilmek istenen mühimdir. Bunun misalleri çoktur.
"Hem de usûl-ü mukarreredendir: Sıdk ve kizb yahut tasdik ve tekzib; kinayat ve emsallerinde, fenn-i Beyan'da 'maânî-i ûlâ' tabir olunan suret-i manaya raci' değildirler. Ancak 'maânî-i sânevî' ile tabir olunan maksad ve garaza teveccüh ederler..."(3)
Ayrıca lafızdan manaya, manadan mefhuma geçmek gerekir. Çünkü manalarla mefhumlar anlaşılabilir. Yoksa duyduğu yani kelime manası ile anladığı yani kullandığı mana arasında fark olduğu gibi, anladığı mana ile var olan hakiki mana arasında da fark olur. Ancak anladığı manaları tahkik ederek mefhuma geçebilir. Böylece mana ile mefhum arasındaki farklar anlaşılabilir. Bir misal ile konuyu anlamaya çalışalım:
Meselâ; uzaktaki bir dağ, hiç bilgisi olmayan bir çocuk için, zihninde onu çok küçük kabul edilebilir. Ki, bu manadır. Ama azıcık ilmi olan veya öğrenmeye başlayan biri bilir ki, o dağ çok büyüktür. Bizzat dağın vücudu haricisini gören veya ilmelyakin bilen yani mefhuma geçen, dağın gerçek azametini anlayacaktır.
Ayrıca vurgulamak gerekir ki, gözün yanlış gördüğünü akıl nasıl düzeltiyorsa, öyle de aklın gördüğü ve kabul ettiği yanlışı veya zıtlığı da iman, itikad, kalb ve vicdan düzeltir ve düzeltmelidir.
Mefhum, aynı zamanda bir fıkıh usulü terimidir. Tefsir açısından da kullanılabilir. Mefhum-u muvafakat ile mevhum-u muhalif diye ikiye ayrılır. Mefhum-u muhalif ise kendi arasında belli kısımlara ayrılır. Mesela;
"فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَ الْاَرْضُ Şu ayet, mefhum-u muvafık ile şöyle ferman ediyor: 'Ehl-i dalaletin ölmesiyle, semavat ve zemin, onların üstünde ağlamıyorlar.' Ve mefhum-u muhalif ile delalet ediyor ki: 'Ehl-i imanın dünyadan gitmesiyle, semavat ve zemin, onların üstünde ağlıyor.'"(4)
Burada masadak kelimesine de değinmek gerekir. Kısaca kelime manası; yani misal demektir. Bir sözü veya hükmü tasdik eden husustur. Yani zihindeki manaya uygun harici bir şeyin örnek olmasıdır. Diğer bir tabirle mananın fertlerinin her birine mâsadak da denilebilir.
Masadak hiçbir şekilde mananın ve mefhumun yerini tutmaz. Sadece mananın ve mefhumun bir tek örneğidir. Mefhumun daha iyi anlaşılması için kullanılır. Yoksa mefhum demek değildir. Böylece mananın birçok örnekleri, fertleri yani masadakları bulunabilir.
"Evvela: Ayetin manası ayrıdır ve o manaların efradı ve masadakları ayrıdır. İşte o külli mananın müteaddid efradından bir ferdi bulunmazsa, o mana inkâr edilmez." (4)
"Yok, belki müevvil, yok belki masadakı mana yerine mana gösterdiler. Yok, belki mâsadakı olmak caiz ve bir derece mümkün olan şeyi, medlûl ve mefhum olarak tevil ettiler."(5)
Dipnotlar:
1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 26-27. Ayetlerin Tefsiri.
2) bk. Muhakemat, İkinci Makake (Unsuru'l-Belagat).
3) bk. age.
4) bk. Lem'alar, On İkinci Lem'a.
5) bk. Muhakemat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü